Tüccara Yalan caiz!

Tüccara Yalan caiz!

Yalan…
Dünyanın en ucuz cümlesi, en pahalı bedeli…
Bir insanın yüzü varsa, yalan onu soldurur. Bir insanın sözü varsa, yalan onu çürütür. Ve bir toplum varsa; yalan onu içeriden kemirir, dışarıdan da rezil eder.

Dürüstlük dediğimiz şey aslında çok basit bir davranış değil, zira pahalıya patlar. Hele günümüzde dürüstsen ya “enayi” sanıyorlar ya da “az akıllı”… Ama dürüstlük aslında altın değil, elmas da değil… Daha değerli: İnsanın iç huzuru! Çünkü yalanla yastığa baş koyan, rüyasında bile kendinden kaçar.

Toplumda artık iki tür göz var:
Biri aç göz, ki ne görse sahip olmak ister.
Diğeri at göz, ki ne görse sadece kendi menfaatine göre görür.

İşte bu fıkrada da bir aç gözlü tüccarla, dürüstlüğü meslek edinmiş bir marangozun hikayesini okuyoruz. Biri dünyayı da kandırabileceğini sanıyor, diğeri sadece kendi vicdanına karşı sorumlu olduğunu biliyor.

Yani mesele altın değil, meselemiz “karakter“.

Adalet bazen geç gelir ama geldi mi de, zengini de titretir, yalancıyı da susturur. Çünkü adaletin gözleri kör değildir; sadece gösterişe bakmaz. Dosyaların içini okur, gönlün sesini duyar.

Ve unutma sevgili okur, yalanla kazanılan bir dava, hakla kaybedilen bir hayattan daha onursuzdur.

Zaman Odur ki

Zamanın biri… Belki eski bir bahar, belki şimdi unutulmuş bir kış… Ama insanın özü hep aynı.
O zamanda bir tüccar vardı. Altınla alışır, yalanla barışır, gözünü açınca para, kapayınca menfaat görürdü.
Ve bir marangoz vardı. Elinde nasır, yüreğinde hak, gönlünde emek taşıyan…

Bir sabah, tüccar yolda yürürken 900 altın dolu çantasını düşürür. Fark etmez bile. Çünkü çoktur parası.
Aynı sokaktan geçen marangoz, yere düşmüş çantayı görür. Elini uzatır, kaldırır. İçine bakar. Altın!
Ama gözünü değil, vicdanını açar:

“Bu kadar altın kolay kazanılmaz. Belli ki sahibi arar. Bekleyeyim. Hakkı olmayanın eline geçmesin. İyilik gizli yapılırsa kıymetlidir.”

Çantayı evde saklar. Sessizce.

Günler geçer. Bir Cuma günü, marangoz şehrin en büyük camisinde hutbeye kulak verir. İmam, kaybolan çantayı ve sahibinin, bulan kişiye 100 altın vereceğini duyurur.
Marangoz hemen eve döner. Çantayı getirip imama teslim eder. Umudu; hem çantayı sahibine ulaştırmak, hem de belki söylenen ödül ile çoluk çocuğa bayramlık almaktır.

Tüccar gelir, çantayı görür, tanır, sahiplenir. Ama sözünde durmaz.
100 altın yerine sadece 5 altın uzatır marangozun eline.
Üstelik utanmazca konuşur:

“Bu çantada aslında 1000 altın vardı. Marangoz 100’ünü çalmış!”

Oysa imam bile şahittir:
Tüccar daha önce, “900 altınım kayıp” demişti. Ama tüccarın dili, cüzdanıyla birlikte esner. Çıkarına göre uzar, döner, kıvrılır.

Oradakiler marangozu savunur:
“Bu adam namusludur. Hakkı olmayanı almaz.”

Ama tüccar 100 altını vermemek için karalamaya devam eder.
Zengindir ya… Parası var ya… Hakimi de, savcıyı da satın alabileceğini düşünür.
İçinden geçirir:

“Gariban korkar. Adı hırsıza çıkmasın diye ses etmez. Hakkından da vazgeçer.”

Ama marangoz  adım geri atmaz. Hakkını değil,   hakikati savunur.
Konu mahkemeye taşınır.

mahkeme salonu:  Tüccar, elini Kuran’a basar.
Yüzünde bir işadamı ciddiyeti, gözünde yalanın parıltısı:

“Bin altınım vardı, bu marangoz çaldı!” diye yemin eder.

Marangoz da elini Kuran’a koyar:

“Ben bulduğumda içinde 900 altın vardı.”

Herkes susar. Gözler hakimde.  Hakim gün görmüş, vicdanı parayla ölçülmemiş biridir.  Kürsüden eğilmeden doğrulup konuşur:

“Tüccar 1000 altın kaybettiğini söylüyor.

Marangoz 900 altın bulduğunu söylüyor.
Demek ki bu çanta, tüccarın değil.”

Sonra tokmağını masaya vurur:

“Bu çantadaki 900 altın marangozundur.

Tüccar hâlâ 1000 altın arıyorsa, gidip başka yerde arasın.
Belki vicdanını kaybettiği yerde bulur!”

Fıkradan Anladıklarımız

  1. Her yemin, doğruyu söylemez.

  2. El Kur’an’da, göz menfaatteyse, dil yalan söyler.

  3. Parası olanın sesi çok, hakkı olanın suskunluğu derindir.

  4. Zenginlik malda değil, adalette belli olur.

  5. Gerçek zengin, sözüyle altın gibi olan insandır.

  6. Hakkı veren adalet, susan değil, konuşan vicdandır.

  7. Garibanın yüreği, bazı mahkemelerden daha büyüktür.

  8. Parayla susturulamayacak tek şey, içindeki hak duygusudur.

  9. İmamın bile dilinde menfaat varsa, sıradanın yüreği karanlıktır.

  10. Dürüstlük bazen tek başına ama hep dimdiktir.

  11. Hırsızlık sadece çalma işi değildir, iftira da bir tür çalmadır.

  12. Yalancı, kendi yeminine kendi kazığını atar.

  13. Hakkı için savaşan, kaybetmiş sayılmaz.

  14. Altın değil, adalet kazanırsa toplum huzur bulur.

  15. “İyilik eden, iyilik bulur” sözü bazen mahkeme kararıyla onaylanır.

  16. Yargıç, sadece yasayı değil, toplumun vicdanını da temsil eder.

  17. Paranın hükmü, adaletin gölgesinde sönmelidir.

  18. Hakkı alın teriyle aramak, en büyük cesarettir.

  19. Her gariban susturulmaz, her zengin haklı değildir.

  20. Zaman odur ki; doğruya sahip çıkan, zamanı doğruya çevirir.

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

İki Yatak Arası İki İklim

İki Yatak Arası İki İklim Türk toplumunda gelin–kaynana ilişkisi, sanıldığı gibi basit bir aile içi …

2 Yorumlar

  1. Kaleminize sağlık hocam yine ibret dolu harika bir hikaye olmuş…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir