Allah var mıdır? Yok mudur? İnsanlarımız Neden Deist ve Ateist Oluyor..!

Allah var mıdır Yok mudur İnsanlarımız Neden Deist ve Ateist Oluyor..!
Allah var mıdır Yok mudur İnsanlarımız Neden Deist ve Ateist Oluyor..!

Allah var mıdır Yok mudur İnsanlarımız Neden Deist ve Ateist Oluyor..!

Allah var mıdır? Yok mudur?

Bu durum yüzyıllardır tartışıldı. Neden tartışıldı?

Niçin bir kısım ille de yok demekte ısrar etti. Karşı kısım neden tereddüde bile düşmeden var dedi?

Yok diyen insanların, arka planında hep insanı sömürmek oldu. Yüzyılların birikimi de bunu gösterdi. Azıcık tarih bilgisine sahip olan bunu rahatlıkla görmüş gibi anlayacaktır.  Sömürgecilikler, savaşlar, kapitalce yaklaşımlar… gibi…Eğer insan yüce bir varlığa inanırsa, vicdan ve hesap verme durumu ortaya çıkar. Ve inanan o insana, yanlış yaptırılamaz. Ama Yüce Varlığa inanmayan insanı, dünyalık dediğimiz para, mal, mülk, mevki ve diğer unsurlarla elde etmek mümkündür. Bu insanlara imkan verenlerin, bunlardan daha fazla kazanacağı da aşikardır.

Bu amaçla insanların, bilim, edebiyat, şiir, sanat, spor adı altında ruh ve inanç dünyasına önce şüpheler, daha sonra inkarı yerleştirdiler. Buna da bilim adı altında Pozitivizm, Materyalizm, Modernizm,  Gelişmişlik  gibi kılıflar uydurdular. Ve ortaya acıma ve merhamet duygusunu kaybetmiş sadece maddiyatı düşünen, şekle önem veren ve bunun için çalışan insanlar ortaya çıktı. Bu durum yalnızlığı, tatminsizliği, doymazlığı ve beraberinde de intiharları getirdi. Zamanımızda Psikolojik ilaçların en fazla satılması tesadüfi değildir. Bilim adına, para adına insanların öldürülmesine bile kılıflar bulundu. Bulunacaktır da.

İnanmayanların durumu böyleyken maddi anlamda uç noktalara ulaşabildiler. Lakin bu durum, ne yazık ki yalnızlıklarını gidermedi. Kalabalıklar ve yığınlar içinde yapayalnız ve duyarsız insanları çoğalttı. İntiharlar çoğaldı. acıma duygusunu kaybeden ve hesap ve sorgu olmayacağını düşünen insan canavarca davranışları da sergilemekten kaçınmadı.

İşin garibi Allah / Yaratan var diyenlerin durumuydu.  Bunların da İnanmayan guruplardan farkının olmayışıydı. Bu insanların bir kısmı yüce duyguları kullanarak insanı sömürmekten vazgeçmedi. Tamamen dünyevileşme, bencillik, şiddet yanlılığı,  çıkarcılık, şekilcilik, söylem ve eylemlerin uyuşmayışı arayışta olan insanların karanlığını aydınlatamadı. Arayışta olan insanlara kötü örnek oldular.

Senden faydalanmaya çalışanlar hep olacaktır. Genel olmasa da, duyguların ve inançların kullanılması her çağda kendini farklı şekilde gösterdi. Yüce Varlığa / Yaratan’a inanmanın gerekliliğini savunanlar özde insanın mutlu ve huzurunu hedeflemektedir. Ama burada mutlu ve huzurlu olmak isteyenin de araştırması ve incelemesi gerekmektedir. Çünkü aklen ve kalben onu kullanmaya çalışan , ondan faydalar sağlamaya çalışan insanlar çevresinde hep olacaktır ve oldu da.

İnsanın yüce varlığa yani Allaha inancını kullanan insanlar, inanan insanları o kadar hırpaladı ki, Yüce varlığı sorgulamaya başladırlar.

Suçlu insan mıydı ?

Yoksa Yüce Varlığın / Yaratanın  dedikleri mi gereksizdi ?

Allah var mıdır? Yok mudur? İnsanlarımız Neden Deist ve Ateist Oluyor..!Biz bu yazımızda Allah’ın varlığını ispatlayan bazı delillerden bahsedeceğiz. Yine İnsanlar neden Allah’ ı inkar ediyor, Neden şüpheler içinde yaşıyor? Sorularına cevaplar bulmaya çalışacağız.

Bu Evren şaşırtıcı değil mi?

Her şey nasıl da bu kadar iyi sistamatize edilmiş, Nasıl kusursuzca çalışıyor?

Neden her 24 saatte bir şafak ve alacakaranlık yaşıyoruz ve her anın farklı bir yansıması oluyor?

Neden hiçbir zaman aynı yerden değil; farklı açılardan doğar güneş ve bu milyarlarca yıl böyle devam eder?

Güneşi her gün doğup batıran kim? Yıldızlar, Gezegenler, Uydular nasılda yerli yerinde ayarlanmış. Bunların hareketlerine kim rehberlik ediyor?

Doğadaki bütün bitki ve hayvanlar üzerine düşen görevleri eksiksiz ve zamanında yapıyor. Bu nasıl olur?

Geçekten bir yaratılış var mı ? Allah var mıdır? Bunu anlamak mümkün müdür? Sorgu, öbür dünya, hesap var mıdır?

….

Bu şaşırtıcılığın ve soruların cevabı dört olasılıkla mümkündür.

  1. Bu yaratılışı ve görünen her şeyi insanlar tasarladı.
  2. Her şey rastgele ve kendiliğinden meydana geldi.
  3. Yaratılış hep vardı. Yaratma diye bir şey olmadı.
  4. Bu muhteşem yaratılış, süper zeki, yüce bir varlık tarafından tasarlanmıştır. Ve yaratılmıştır.

Olasılık (1),

İnsan doğan ve ölen bir varlıktır. Yaşam süresi ve gücü bellidir. Bu olasılığa kimse inanmaz.

Olasılık (2),

Bir şehir düşünün. Bu şehirde her şey kendi kendine oluştu. Çimento, tuğla, taş, demir ağaç, su …bir araya geldi ve şehirleri, içindekileri ve şehrin altını, üstünü kendileri yaptılar. Dağlar, nehirler, kendi  kendileri oluşturdu dersek komik duruma düşeriz. Çünkü kendi başına ve rastgele olamayacağını, düşünen ve az bir bilgi sahibi olan bilir. Ve bilimsel olarak da mümkün değildir. Bu durum şansa başvurmaktan başka bir şey değildir. Şansın ne olduğunu herkes bilir, bunu konuşmaya bile gerek duyamayız.

Olasılık (3),

Doğru olamaz. Bilimsel olarak da kabul görmemiştir. Bütün bu Evrendeki her hücre her an değişiyor. Her şey değişiyor gelişiyor, doğuyor büyüyor ölüyor….ve  Evren genişliyor. Her şey birbirinden uzaklaşıyor. Einstein, Bunu ispatladı . Evren devamlı genişliyor. Genişliyorsa başlangıcı da vardır ve genişleme bir gün bitecek ve yok olacaktır.

Dolayısıyla geriye kalan tek geçerli ve sistematik açıklama kalıyor:

Olasılık (4)’tür.

Mükemmel bir düzende çalışan Evren ve içindeki her şey sistematik bir şekilde yaratılmıştır. Bu gerçek birçok bilim adamı ve filozof tarafından algılanmıştır. Doğrulanmıştır. Ispatlanmıştır. Biz O’na Allah deriz, bir başkası Tanrı, Bir başkası Doğa, Bir diğeri, Üstün Güç- Süper Güç veya Yüce Varlık, bazıları Yaratan der.

Allah’ın varlığının bilimsel delillerinden ne kastedilir? 

Makinalar gelişse Yaratan görülür mü.? Bilim Allah’ı tam gösterir mi ki ?

Bilimin böyle bir derdi ve hedefi de yoktur. Allah algılanabilir sadece. Görülmez. İnsan yapısı buna uygun değildir. Deneye de ihtiyaç yoktur.

Örneğin, birinin size “Seni sevdiğime inanıyor musun?” diye sorduğunu hayal edin. Ona inanabilir veya inanmayabilirsiniz. Her iki durumda da inancınız, o kişinin sizi sevdiğini kanıtlayan bir deneye bağlı olmayacaktır Deneyle bunu anlayamazsınız. Sevip sevmediğini gözlemlerinizle ve onun tavır ve davranışlarından anlayabilirsiniz. Yaptıklarına ve yapmadıklarına bakarak sevdiğini veya sevmediğini söyleyebilirsiniz.

Bilim yaratılan her şeyi inceleyerek onların rastgele olmadığını ve kontrol altında olduğunu anlamamızı sağlar.

Bilimsel verilerden yaralanarak akıl ve vicdanımızı ve gözlem ve tecrübelerimizi kullanarak Yaratanın varlığını anlayabiliriz. Bunu boşa yaratmadığını anlarız. İnsan için mükemmel bir ortam oluşturulduğunu öğrenir ve o Yaratan’a hayranlık duyarız. Allah’ı görmek istemek, insanı ve yapısını ve bilimi bilmemek demektir. Buna insan yapısı müsait değildir. Allah, doğaüstüdür ve fizik ötesidir. Önümüzde duran fiziksel dünyanın bir parçası değildir. Onun için organlarımızla bunu görmemiz ve O’na dokunmamız mümkün değildir. O her şeyi kapsar ve dışındadır

Her şey bize bağlıdır. Görmek için gözümüzü açmamız gerekiyorsa, Allah’ı anlamak için de yarattıklarını gözlemlemek ve incelemek zorundayız. Aklımızı, vicdanımızı kullanmak zorundayız

Allah’ın varlığını nasıl anlarız o zaman.

 Bilimsel tespitler Allah vardır der.

Bilim, evrenin ve içindeki her şeyin, yaşam için ince ayarlandığını ispatlamıştır. İnsanın ve canlıların yaşaması için hassas ve hesaplı şekilde oluşturulduğunu söylemektedir.

Bilim Allah'ı Gösteriyor
Bilim Allah’ı Gösteriyor

1973’te kozmolog Brandon Carter, Fizikteki yasaların son derece olağandışı bir ortak özelliği olduğunu keşfetti. Bu kanunlar yaşam ve evren için olmazsa olmaz kanunlardır. Bu, dikkatle tasarlanmış bir evren için muazzam ve neredeyse Yaratanın varlığını ispatlayan tartışılmaz bir kanıttır.

Bilim adamları, evren de olan yaklaşık 30 fizik kanunu tespit ettiler. Hepsi birbirinden bağımsızdır.  Ama bağlantılar da söz konusu olabilmektedir. Çünkü ayrı ayrı Güç tarafından oluşturulsaydı uyumsuzluklar ortaya çıkacaktı. Var olduğu öğrenilen bu yasalar yaşamı mümkün kılmak için inanılmaz oranlarda ince ayarlanmıştır. Bu yasalardan bazıları.

…….1….. Evren (Kainat) , Dünya ve Güneş’in kütlesi :

Evren deyince, gezegenler, yıldızlar, gökadalar ve diğer tüm madde ile uzay ve zamanın hepsini içeren bir kavramdır. Bizlerde evrenin içindeyiz. Gökbilimcilere göre, Evrenin toplam kütlesi ( toplam ağırlık, ) nükleer füzyon ( iki hafif elementin birleşerek daha ağır element oluşturması, çekirdek tepkimesi)  için bir katalizör ( kimyasal tepkimeyi veya hızının değişmesini sağlayan madde)  görevi görür. Evren aşırı derecede kütleli, ağır hale gelirse, evrendeki tüm maddeler göz açıp kapayıncaya kadar demirden daha ağır elementlere dönüşecektir. Bu, Evrende Karbon, Oksijen, Nitrojen vb. maddelerden yoksun kalacağı için yaşam olmadığı anlamına gelir. Öte yandan, Evrenin kütlesi çok daha azsa, füzyon o kadar verimsiz bir şekilde gerçekleşir ki sadece Hidrojen ve az miktarda helyum olur. Ancak yine yaşam için ihtiyacımız olan temel elementler yani Karbon ve Oksijen eksik olacaktır.

Ayrıca Dünya’nın kütlesi de yaşamı destekleyebilecek koşullarla uyumludur. Dünya çok büyük olsaydı, atmosferinde Amonyak, Metan, Hidrojen ve Helyum gibi bir grup gazı tutardı. Bunların hepsi yaşamın gelişmesi için elverişsizdir. Aksine, çok daha az bir kütle, hiç su tutulmadığı anlamına gelir. Ve hepimiz biliyoruz ki su olmadan hayat olmaz. Aynı şekilde, Güneş’in doğru kütlesi, evrende de tatmin edilen, yaşamın var olması için bir başka gerekli koşuldur.

…..2….. Elektromanyetik Kuvvet ( elektrik yüklü bir parçacığın manyetik alandan geçerken üzerine etki eden kuvvettir):

Molekül, bir bileşiği oluşturan atomların eşit oranlarda bulunduğu en küçük birimdir. Moleküller yapılarında birden fazla atom içerirler. Bir molekülün şekil alması için ,elektromanyetik kuvvetin kesin değeri çok önemlidir. Bu kuvvet çok zayıf olsaydı, elektronların çekirdeğin etrafında dönmesi imkansız olurdu. Bu, elektronların paylaşılmaması ve dolayısıyla molekülleri oluşturmak için çekirdeklerin birleşmemesi anlamına gelir. Bunun tersine, çok güçlü bir elektromanyetik kuvvetle, elektronların bitişik çekirdeklerle tekrar paylaşımı gerçekleşmeyecekti, çünkü o zaman elektronlar çekirdeklerine olağanüstü güçlü bir şekilde yapışmış olacaktı. Özetle, elektromanyetik kuvvet belirli bir değere ayarlanmasaydı, Evren moleküllerden ve dolayısıyla yaşamdan yoksun olurdu. Çünkü her şey moleküllerden meydana gelmektedir.

…..3….Nükleer Kuvvet :

Nükleer kuvvet, atom çekirdeğindeki protonlar ve nötronlar gibi hadronların içindeki kuarkları birbirine bağlayan kuvvettir. Yine, atom çekirdeğindeki protonların ve nötronların kendilerini de birbirlerine bağlayarak atomun dengesini sağlar. Haliyle Nükleer kuvvet, protonları ve nötronları bir arada tutmaktan sorumludur. Bu kuvvetin canlılığın var olması için şarttır ve çok hassas bir kuvvettir.

Bu güçlü kuvvet, elektromanyetizmadan 137 kat, zayıf nükleer kuvvetten 1 milyon kat, kütle çekiminden 1038 kat güçlüdür. Protonların birbirini ite. Hatta çekirdek içindeki protonlar da birbirlerini müthiş bir kuvvetle itmektedir: Yaklaşık olarak 9 kilogram-kuvvet ile; yani 9 kilogramlık bir kuvvetin yere uyguladığı kuvvetle… Bu ilk etapta kulağınıza çok gelmeyebilir; ama bir düşünün: 9 kilo bir süre sonra kolunuza bile ağır gelebilir – ki bu kuvvetin uygulandığı şey, 0.8 femtometre büyüklüğündeki ufacık bir cisimdir. Evet, bir proton, 1 metrenin katrilyonda biri kadar ufacık bir şeydir- ve dip dibe duran her proton, birbirine yaklaşık 9 kilo yük bindirmektedir. Eğer buna karşı koyacak bir şeyler olmasaydı, iki protondan biri, atom çekirdeğinden yaklaşık 12.800 kilometre/saat hızla fırlardı. Bu kuvvetin 3/10’u  %1 oranından daha güçlü veya %2 oranından daha zayıf hale getirildiğinde, evrende yaşamın imkansız hale geleceğini ifade eder.

..4…. Proton ve Nötronun Kütlesi:

Nötron, protondan %0.138 daha ağır olduğundan, nötronların oluşumu için Evren’den protonların oluşumundan biraz daha fazla enerji gerektirir. Evrende nötronların yedi katı kadar proton bulunmasının nedeni budur. Şimdi, bir nötronun kütlesini hafifçe artırmanın veya azaltmanın yansımalarına bakın… %1 daha az kütleli nötronun 1/10’u, Evrende o kadar çok nötron anlamına gelir ki, tüm madde hızla nötron yıldızlarına ve kara deliklere dönüşür. %1 daha büyük kütleli nötronun 1/10’u ise çok daha az nötron anlamına gelir ve bu da yaşam için gerekli olan Karbon, Oksijen, Azot, Fosfor, Potasyum vb. elementleri yapmaya yetmez. Proton kütlesinin kesinlikle doğru olduğunu görürüz. Çok ince bir hesaptır.

…..5…..Yerçekimi kuvveti / yasası ( G ):

Kâinat yani evrende var olan tüm cisimler yörüngelerinde kalabilmeleri yerçekimiyle mümkündür Eğer yerçekimi olmasaydı Dünya ile Ay bu şekilde mesafede kalamazdı. Galaksiler ve yıldız sistemleri de olamazdı. Her şey kara deliğe dönüşürdü. Biz de yerçekimi sayesinde yeryüzünde yürüyebiliyoruz. Yerçekimi olmasaydı her şey havada uçuşurdu

Yerçekimi daha fazla olsaydı evren küçülür ve yıldızlar daha hızlı bir şekilde yok olabilirdi. Gel-git dediğimiz olay sonucu oluşan dalgalar dev gibi olur her şeyi yerle bir ederdi

Yer çekimi az olsaydı yıldızlar tek bir yerde duramaz, gezegenler yörüngelerini kaybeder, uzay boşluğunda savrulabilirdik.  Yani düzen diye bir şey kalmaz, her şey birbirine girerdi

Yerçekimi kuvveti aslında bir yaşam kaynağı diyebiliriz. Var olan her şey element ve atomlardan oluşur. Çekim kuvveti olmasaydı hiçbir şeyin şekli de olmazdı. Hatta insanın bile

Bu güç, elektromanyetizma kuvvetinden tam olarak 1040 kat daha zayıf olmalıdır; yoksa hayat olamaz.

….6…..Dünya’nın tam dönüş hızı:

Çok hızlı bir dönüş hızı, çok fazla hortum ve kasırga anlamına gelirken, çok yavaş dönüş, geceleri çok soğuk ve gündüzleri çok sıcak yapar. Ve gündüz 170 derece ve  gece eksi 100 derece olurdu. Bu durumda yaşam olmazdı. Bu bir tesadüf müdür?

…..7….. Bilim, dünyanın, canlıların yaşamını sürdürebilmesi için pek çok “tam doğru” koşullara sahip eşsiz bir gezegen olduğunu göstermiştir.

Şimdi, yarım yüzyıldan fazla bir süre sonra, bilim adamları, yaşamın var olması ve gelişmesi için 200’den fazla koşulun “tam doğru” olması gerektiğini anladılar. Yazar Eric Metaxas’ın açıkladığı gibi: “Bugün bir gezegenin yaşamı desteklemesi için gerekli olan 200’den fazla bilinen parametre var – bunların her birinin mükemmel bir şekilde karşılanması gerekir, yoksa her şey bozulur.  Jüpiter’in yerçekimi olmasa,  Güneşin çevresinde dönen taş kütleleri benzeri binlerce asteroit dünyamıza çarpacak ve yaşanmaz olacaktır.  Mesela Jüpiter gezeğeni dünyamızı kozmik  çarpışmalardan koruyan tam bir kalkandır. Bunun çekim gücü çevresini kontrol altında tutmaktadır. Bunlar nasıl rastgele oluşmuş olabilir ki!

…..8….. Dünyanın tam eğikliği:

Dünyanın dönme ekseni 23 derece eğiktir ve böyle olması gerekiyor. Eğer böyle olmasa mevsimler oluşmayacak, rüzgarlar oluşmayacak ve dünya yaşanmaz hale gelecekti. Mükemmel bir ayarlama söz konusudur.

…..9…..Deprem Sayıları:

Depremler, yer kabuğu ya da taş küre adı verilen yerkürenin en üstünde bulunan tabakada fay hattı adı verilen kırıkların çeşitli hareketleri ile meydana gelir. Fay hatları, taş küredeki kayaların gerilme, sıkışma gibi yüksek basınç oluşturan şartlar altında kırılması ile meydana gelir. Depremlerin birçok sebebi vardır. Bilim adamları bunun dünyada yaşam için gerekli olduğunu hep söylemişlerdir. Kesin deprem sayısı, çok fazla veya çok az deprem, yaşamın imkansız olduğu anlamına gelir. Yer bilimi ve Jeo fizik böyle demektedir.

…..10….Galaksinin tam şekli ve gerekli elementlerin varlığı:

Evrendeki galaksilerin sadece %6’sının sarmal galaksi olduğu tespit edilmiştir. Bu %6 da yaşam için gerekli tüm unsurlara sahiptir.

Dünyada yaşamın olması için her şey mükemmel hesaplanmıştır. Bu durum da kesinlikle bir Yaratanın olduğunu göstermektedir.

….11….Görelilik Yasası:

Albert Einstein’ın 1916’da,  Genişleyen bir evreni de ifade eden Görelilik Kuramı’nı tespit etti.

Daha sonra 1929’da gökbilimci Edwin Hubble, galaksilerin ( binlerce galaksi vardır. Her galakside milyarlarca yıldız vardır. Her yıldızın bir sistemi vardır. Dünyamız ve diğer gezegenler Güneş adlı yıldızın sistemi içindedir, Güneş Samanyolu galaksisi içinde yer alan  bir yıldızdır .) dışa doğru genişlediğini gördüğünü doğruladı, bu da geçmişte her şeyin birbirine yakın olduğu anlamına geliyordu. Her şey bir noktadan geliyor ve gittikçe uzaklaşıyor. Evrenin genişlemesi zamanla artacak ve her şey yok olacaktır.

Ve anlıyoruz ki var olan bitmeye mahkumdur. Evrende olan her şey bir gün bitecek ve yok olacaktır. Somut olarak bu mümkündür.

Bilim, evrenin tam olarak matematiksel olarak tasarlandığını ortaya koymaktadır.

Einstein’ın dediği gibi, “Evrenle ilgili en anlaşılmaz şey, anlaşılabilir olmasıdır.” Matematiksel terimlerle anlaşılabileceğini, ancak bunun için bir açıklamanın matematiğin ötesinde olduğunu kastetmişti belki de.

İnanılmaz bir şekilde, evrenin  mükemmel bir şekilde matematiksel olarak tasarlanmış olduğu artık bilinen bir gerçektir. Matematiksel terimlerle tanımlanabilen her şey, var olan yasaları takip eder. 20. yüzyılın en büyük gökbilimcilerinden biri olan Sir James Jeans şunları söyledi: “Yaratılışının mükemmel kanıtlarından, Evrenin Büyük Mimarı şimdi mükemmel  bir matematikçi olarak görünmeye başlıyor . . Evren, büyük bir makineden çok büyük bir düşünce gibi görünmeye başladı” ( The Mysterious Universe, 1930, s. 134, 137). Der. O ise Rastgele olmadığını gösterir. Mükemmel ortamı oluşturan, Yaratan bununla, Yarattığı her canlıyı çok sevdiğini de göstermiş olmaktadır.

Bütün varlıklar atomlardan oluşurlar. Her bir atomda çok harika bir sanat, mükemmel bir yapılış ve müthiş bir enerji vardır. Merkezindeki çekirdek ve etrafında dönen elektronlarıyla sanki küçük bir güneş sistemi gibidir. Bu kadar harika özellikler o kadar küçük bir alana sıkıştırılmıştır ki en gelişmiş elektron mikroskoplarıyla bile tam olarak görülemez. Bu kadar mükemmel ve küçücük bir sanat eseri , hiç tesadüfen ortaya çıkabilir mi?

Bütün bunlar, Mikro düzeydeki yaratılışla makro düzeydeki yaratılışın aynı elden çıktığını göstermektedir. Bir atomu kim yaratmış ise bütün evreni de o yaratmıştır.

Biyoloji İlmi Allah vardır diyor.

Bu ilim de bize Canlıların mükemmel şekilde ve hesaplı yaratıldığını ortaya koyar.

DNA
DNA

Son 70 yılda biyologlar, yaşamın hücreyle başladığını keşfettiler. Canlıların temel yapı taşları olan hücrelerde öyle büyük bir düzen vardır ki en büyük ve en modern fabrikalarda bulunmaz.

Acaba akıl sahibi bir insan, bir kumaş fabrikasının kendiliğinden bütün tezgâhlarıyla beraber ortaya çıkıp kumaş üretmeye başladığını kabul edebilir mi? En basit bir fabrikanın tesadüflerle kurulabileceğini kabul etmeyen bir akıl, milyonlarla küçük parçacıklardan oluşan bir hücrenin kendiliğinden ortaya çıkabileceğini hiç kabul edemez.

Bir bilim adamı, bir hücrenin tesadüfen ortaya çıkma olasılığını anlatmak için bunun, bir hurda yığınına kasırga isabet etmesi sonucunda bir Boeing 747 uçağının oluşmasından hiç bir farkı olmadığını belirtmiştir.

Mesela insanı oluşturan genomun, tamamı hücreye talimat vermek üzere tam olarak düzenlenmiş, yaklaşık 3.2 milyar genetik harften oluşan bir moleküldür.

Genom, bir organizmanın DNA molekülleri yani genetik yönergelerinin hepsine denir. Her genom, ait olduğu organizmayı  yani canlıyı yapılandırmak ve  onun gelişmesini sağlamak için gereken bilgiye sahiptir. Bedenimiz, milyarlarca, hücreden oluşur. Bu hücrelerin her birinde, bizi oluşturmak için gereken yönergeler yol haritaları bulunur; tıpkı bir Plan ve program gibi düşünün.. İşte bu yönergeler bizim genomumuzdur ve DNA’dan oluşur. Bedendeki her hücre, örneğin bir deri hücresi ya da bir karaciğer, akciğer, göz veya beyin hücresi, aynı yönergeler bütününü taşır.

Genomdaki yönergelere DNA kodları denir.

DNA’nın içinde, canlının büyümesine, gelişmesine ve sağlığına rehberlik eden benzersiz kimyasal kodlar şifreler bulunur.

Bu kod, DNA’yı oluşturan 4 nükleotit bazın sıralamasından oluşurş Bunlar şunlardır:

Adenin ( A) , sitozin (C ) , guanin ( G ), timin ( T ).

DNA çift sarmal biçiminde kıvrık bir yapıdadır. Her bir DNA sarmalı, kromozom adı verilen yapılar biçiminde paketlenir.

Kromozomlar, her hücrenin çekirdeğinde yer alır. Kromozom paketleri şeklinde DNA’nın birlikte “okunarak” protein yapımını sağlayan bölümleri, o canlının genlerini oluşturur.

Genler, göz rengi ya da boy gibi farklı karakteristikleri kontrol eder.

İnsan genomu 3,2 milyar DNA bazından yapılmıştır ve 23 çift kromozom biçiminde paketlenmiştir.

Eğer genomunuzdaki 3,2 milyar harfi yazdırmaya kalkışsaydınız:

61 m uzunluğunda bir kitap kulesini doldururuz.

500’er sayfalık telefon rehberlerinden 200 tane doldururdunuz. Okumanız 100 yıl alırdı; eğer her günün 24 saati boyunca saniyede bir harf okursanız tabi.

Eğer yan yana koyup döşeseydiniz 3.000 km uzunluğunda yol olurdu. Sizce bunlar tesadüf müdür. Bunları insanın yapması mümkün müdür. Bunlara rastlantı veya zamanla böyle oluştu demek mümkün müdür.

Üstelik bilim adamları, kodlanmış bir bilgi sistemi ve onu yorumlayacak makineler oluşturmak için hiçbir zaman inorganik madde bulamamışlardır bu sistemde. En ilkel hücrelerden insanlara kadar hepsi, kodlar, vericiler ve alıcıların birlikte çalıştığı, akıllara durgunluk veren  karmaşıklıkta temel işletim sistemine sahiptir.

Buna ek olarak, yaşamın kökeni bulmacasında bir “tavuk-yumurta sorusu” vardır – hangisi önce gelir, tavuk mu yumurta mı? Bu durumda, yaşamın meydana gelmesi için hem tam genetik koda hem de kodu okuyan ve yeni proteinler oluşturan proteinlere -makine parçalarına- ihtiyacınız vardır. Kod olmadan protein üretemezsiniz. Ve proteinler olmadan kodu işleyemezsiniz. Bu durum her şeyin yaratıldığını hatta ayrı ayrı yaratıldığını gösterir.

Bilim, biyolojik yaşamın, mükemmel bir şekilde programlanmış milyonlarca “robot makine” (kodlar) tarafından yürütüldüğünü kanıtlamıştır.

Biyokimyacı Michael Denton, hücreyi şu şekilde tanımlıyor: “Moleküler biyolojinin ortaya koyduğu hayatın gerçekliğini kavramak için, bir hücreyi yirmi kilometre çapında ve dev bir hava gemisine benzeyene kadar milyarlarca büyütmeliyiz. İstanbul  gibi harika bir şehir. O zaman göreceğimiz şey, benzersiz bir karmaşıklık ve uyarlanabilir mükemmel bir tasarım olacaktır…

Bu hücrenin içine girebilseydik “Çevremizde, baktığımız her yönde robot benzeri makineler görürdük. Hücrenin işlevsel bileşenlerinin en basitinin, protein moleküllerinin, her biri son derece organize 3 boyutlu uzaysal konformasyonda düzenlenmiş yaklaşık üç bin atomdan oluşan şaşırtıcı derecede karmaşık moleküler makine parçaları olduğunu fark ederdik.

“Bu tuhaf moleküler makinelerin tuhaf  faaliyetlerini izledikçe, Hep şaşırıp kalacaktık.” ( Evolution: A Theory in Crisis, 1986, s. 329).

Bu nedenle biyokimyacılar, kör evrimin bu tür makineler yapabileceğine inanmazlar. Buna ek olarak, biyologlar insan vücudunu çalışır durumda tutmak için ” günde yaklaşık 330 milyar hücrenin yenilendiğini , bu da tüm hücrelerimizin yaklaşık yüzde 1’ine eşdeğer olduğunu” hesaplamıştır. (Mark Fischetti, “Bizim Bedenimiz Her Gün Milyarlarca Hücreyi Değiştiriyor”, Scientific American, Nisan 1, 2021).

Keşifler, hayata dair her şeyin en ince ayrıntısına kadar programlandığını ve neredeyse hiçbir şeyin şansa / tesadüfe  bırakılmadığını gösteriyor. Bu zarif tasarım evrime mi yoksa Yaratan’a mı işaret ediyor? Cevap açıktır. Elbette kendiliğinden veya hücreler değişerek oluşmadı. Mükemmel bir sistem vardır

Bilim, yaşamın en eski kanıtlarının, canlıların, çok çeşitli, eksiksiz ,  geçişsiz  ve ayrı ayrı yaratıldığını  tespit etmiş ve bulmuştur.

Darwin , Doğal Seleksiyon Yoluyla Türlerin Kökeni Üzerine adlı kitabına adını vermiş olmasına rağmen , bu varsayımı hiçbir zaman kanıtlayamadı ve bir hipotez olarak kaldı. Onun bu hipotezini bilim gibi savunanların amacını, insanı Yaratandan uzak tutmaktan başka bir şey olmadığını anlamak zor değildir. Bazı insanlar, sayısız mutasyonu ve değişimin aracı olan doğal seçilimi ile evrim teorisinin, bu gezegendeki tüm canlıların kökenini ve gelişimini açıklayabileceğini varsaymaktadır.

Yine de bu bir el çabukluğudur, çünkü evrim mikro evrimi veya tür içindeki değişiklikleri (farklı boyutlarda, şekillerde ve renklerde köpekler ve ya farklı tür ve çeşitlerde patatesler olabilir gibi) açıklayabilir,  ancak makro evrimi veya bir canlıdan diğerine değişiklikleri açıklayamaz. ( kedi köpek olamaz, patates pırasa olamaz gibi)

Kısaca doğal seçilim, türlerin hayatta kalması hakkında size bir şeyler söyleyebilir , ancak türlerin gelişi hakkında hiçbir şey söyleyemez . Yeryüzündeki yaklaşık 10 milyon türün kökenini kesinlikle bilemez . Bunlar süngerler, solucanlar, böcekler ve memeliler gibi 33 ana vücut tipi veya canlı bölümleri şeklinde  sınıflandırılan canlıları bilemez. İnsan nasıl maymundan gelebilir. Patates ile insan nasıl bir olabilir.

Burada bahsettiğimiz, çamaşır makinesi, buzdolabı, bisiklet, araba ve uçak gibi birbirinden farklı icatları bir arada bulmaya benzer. Bazı ortak özelliklere sahip olsalar da çok farklı işlev ve amaçlara sahiptirler. Benzer şekilde, süngerler, solucanlar, trilobitler ve çenesiz balıklar gibi Kambriyen tabakasında bulunan başlıca canlı türleri oldukça çeşitlidir, karmaşıktır ve bu ana vücut tiplerinin diğer canlılardan evrimleştiğine dair hiçbir kanıt olmaksızın birdenbire ortaya çıkarlar. Yani ayrı ayrı Yaratılmıştır.

Evet, fosil kayıtları Darwin’i ve temsilcilerini hayal kırıklığına uğrattı!

Darvinciler insan ve maymunun arasındaki geçiş fosilini bulduklarını iddia ettiler. Bazı canlıları geçişine dair kanıtlar bulduklarını söylediler. Hatta bunlarla ilgili görsellerde hazırladılar. Vidyolar çektiler. Ancak bunun yıllar sonra laboratuvarlarda yapıldığı, ve bilim adıyla insanları yanıltmaya çalıştıkları  ortaya çıktı.

Allah’ı inkar ve yaratılışı kabul etmemek için bilim ne yazık ki kötü düşünceli insanlar elinde de kullanılabilmektedir. İnançsız bir toplum oluşsun. Hesap vermeyecek bir toplum oluşsun ki bunları kandırmak ve sömürmek kolay olsun. İnsanların elinden Yaratanı alırsanız, İnsan o boşluğu farklı şeylerle dolduracaktır. Bunu bilen karanlık güçler, farklı Moda unsurlarını, farklı  sanat unsurlarını, popülerite oluşturabilecek akımları da insanların önüne sundular ki Yaratan araştırılmasın.

Bugün  Var olan bilimsel bilgiler; bir tarafta  ilaç yaparken ,diğer tarafta silah yapıyor. Niyet ve düşünce, canlıyı hem yaşatır hem de öldürür

Yukarıdaki gözlemler, bilgiler, tespitler, arkalarında bir tür süper zekadan açıkça söz etmiyor mu?

Evrendeki her şeyin  bir kesinliği ve  ince ayarı vardır. Sistematik yapısındaki en ufak bir değişikliğin bile hayatın tamamen çökmesine neden olabileceği bilinen gerçektir.! 29 harf karıştırılarak bir kütüphane kitap kendi başına olabilir mi!

Yaratılan ve olan her şey Allah vardır diyor:

Aynı şekilde, bu Evren ve Dünya gezegenimiz bir kaza veya kendi kendini otomatikleştiren bir Büyük Patlamanın rastgele sonucu değildir. (13.8 milyar yıl önce ) Elbette tüm yaratılışın arkasında çalışan ilahi bir beyin vardır ki buna Allah diyoruz. Bu Evrendeki en küçük parçacık bile O’nun varlığından yüksek sesle söz eder. Bu evren, sıfır noktasında iken büyük bir patlama ile ortaya çıkmıştır. Bu patlama sonrasında oldukça düzenli, hassas dengelere sahip galaksiler, yıldızlar, gezegenler meydana gelmiştir. Bilim adamları bu ilk patlamanın rastgele bir savrulma olamayacağını, aksine bir programa dayalı düzenli bir açılıp genişleme olması gerektiğini söylüyorlar. Çünkü rastgele bir patlamadan böyle harika sanatlarla dolu bir evren ortaya çıkamazdı.

Hiçbir şey yokluktan kendiliğinden çıkıp var olamaz. Bu Bing bangı inkar değildir. Büyük patlama bilinçli yapılmış ve kontrollü ve her şey iyi hesaplanmıştır. Yukarıda söylenen bilimsel gerçekler bunun açık göstergesidir.

Dr. S. Radhakrishnan’ın sözleri şöyledir: “Birazcık, yarım yamalak  bilim sizi dinden uzaklaştıracak; ama biraz daha fazla bilgi sizi doğrudan Dine getirecek ve Yaratan’a hayranlığa götürecektir.

Kendimize “Yaratan’a neden inanıyoruz?” diye sorduğumuzda, inancımız ilk tepkiyi verir. Çünkü Hiç bir şey kendiliğinden olamaz. Malzeme ustasız Yaratılan Ustasız olamaz. Burada O zaman Allah’ı kim yarattı sorusu akla gelebilir.

Alllah varmıdır, yok mudur sorularını sormak kötü değildir. Günah da değildir. İnsanı dinden de çıkarmaz. İnsan sorgulayan bir yapıya sahiptir. Ve doğal olarak soracaktır. Soran kişinin akli ve duygu durumuna göre cevaplar verilmesi gerekir.

Kavramları düzgün ve yerinde kullanmalıyız.

Allah kendini tanıtırken, Bir olduğunu, Hiçbir şeye muhtaç olmadığını, her şeyin ona muhtaç olduğunu, Doğmadığını, doğurmadığını, ve hiçbir şeyin ona denk olamayacağını ihlas suresinde anlatır.

Allah zamanların ve mekanın dışındadır. Her şeyi kapsar.

Kainat ( evren) dediğimiz her şey bir yazılımdır. Mükemmel bir tasarım, ince ayarlanmış bir yazılımdır. Şöyle düşünelim: Windovs sitemini Bill Gates adlı biz yazılımcı yazmıştır. Peki Bill Gates’i kim yazmıştır diyemeyiz. Allah bir kod veya yazılım değildir. Onun için Allah’ı kim yarattı demek mantık hatasıdır. Allah yaratılan olmadığı için onu bu kategoriye sokamayız.

‘’Bir şeyin varlığı için dış etkene ihtiyaç vardır” ilkesi madde ve türevleri için geçerlidir. Evrenin yaratıcısı da bir madde olmadığı için, varlığını bir sebebe bağlama ilkesi ona karşı geçerli sayılamaz. Madde olsaydı Allah da ölümcül olurdu. Çünkü Madde tükenmektedir.

Fıtratımız, Yaratılışımız Allah vardır der.

Bütün bunlardan anlıyoruz ki bilimsel olarak Allah’ın var olduğunu anlayabiliyoruz. Bunların yanında İç dünyamızda, Korku durumlarında zor durumlarla karşılaştığımızda, çaresiz kaldığımızda içimize Allah inancının yerleştirildiğini anlayabiliyoruz.

İnsanların hepsi mutluluğu ve huzuru arar. Bunun hiçbir istisnası da yoktur… Bütün insanlar şikâyet etmektedir; Krallar zenginler, çalışanlar, çalışmayanlar, hizmetçiler, seçkin olduğunu söyleyenler, halk, yaşlı, genç, güçlü, zayıf, eğitimli, cahil, sağlıklı, hasta, her ülkede, her zamanda, her dönemde, her şartta… dolu veya boş mutlaka şikayetçidir. Ve içlerinde boşluktan bahsederler. Bu boşluğu farklı şekillerde kapamaya çalışır, o şeylerden hiçbiri ona yardımcı olamaz, çünkü bu sonsuz boşluk ancak sonsuz ve değişmez her şeyi yaratan, geçmişi ve geleceği olmayan zaman üstü Allah ile doldurabilir. İnançlı olanların mutluluk yüzdesinin fazlalığı da bunu gösterir.

İnsanın özünde olan  Ahlak / Etik durumu Allah vardır diyor.

Doğuştan insan birçok iyi ve kötüyü, doğru ve yanlışı, haklı ve haksızı, adaleti, özgürlüğü….gibi anlayabilir ve algılayabilir.

Bütün bunlar var iken neden İnsanlar farklı fikirlere inanır.

Neden Allah yoktur der veya Allah vardır ama İnsanı serbest bırakmıştır der. Neden Allaha inanmaz da Doğa gücü der. İnat eder inanmamakta.

Bunların birçok sebebi vardır:  En büyük sebebi de sorumluluk duygusundan kaçmaktır. Nefsine şehvetine uygun şeyleri yapmak için inkara yönelmektedir. Yine kendinin dindar olduğunu söyleyenlerin yanlışları, insanları dinden fazlasıyla soğutmaktadır. Bunlara dindardan ziyade ‘’dini dar’’ insanlar demek daha yerinde olacaktır.

İslam dinini temel kaynağı olan Kur’an- ı Kerim, başlı başına Allah’ın varlığını gösterir

Tutarlılık, çağlara hitap etmesi, kolay ezberlenmesi ve anlaşılmasının yanında, bilime yol göstermesi gibi birçok mucizevi durumu Allah vardır der. Yeter ki önyargısız ve bilinçli oku. Bu kitap, güzel insanın tariflerini yapmıştır. Bu tarif ve özelliklerinden ne kadar haberdarız. Mesela bazı ayetler:

  1. İnsanlar arasında adaletle hükmederler. (En’am-151)
  2. Namuslarını (ırzlarını) korurlar. (Furkan-68)
  3. Hakkı-doğruyu- bile bile gizlemezler. (Bakara-44)
  4. Anne ve babalarına “öf” bile demezler. (İsra-23)
  5. Boş şeylerden- gereksiz ve faydasız seylerden- tümüyle yüz çevirirler. (Mü’minun -3)
  6. Asla zanda bulunmazlar. (Casiye -24)
  7. Asla yalan söylemezler. (Mü’minun-8)
  8. Verilen emanetlere ( mal,mülk,söz,sır…) ihanet etmezler. (Bakara-177)
  9. Söz verdiklerinde sözünde dururlar. (Bakara-177)
  10. Yetimin hakkını asla yemezler. (Nisa-2)
  11. İnsanların kusurlarını affederler. (Âl-i İmran-135
  12. Kızdıkları zaman öfkelerini yenerler. (Âl-i İmran -133)
  13. Başkalarının ilahlarına – değerlilerine-sövmezler. (En’am-108)
  14. Haksız yere bir cana kıymazlar. (En’am-151)
  15. Zinaya asla yaklaşmazlar. (Mü’minun -5)
  16. İnananlara ‘sen mü’min değilsin’ demezler. (Nisa-94)
  17. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yaparlar. (En’am-52)
  18. Asla yalan şahitlik yapmazlar. (Furkan-72)
  19. Dillerini eğip bükerek (geveleyerek, dini kullanarak) Allah adına yalan konuşmazlar. (Nisa-135)
  20. Yakınlarına (akrabalarına) yardım ederler. (Bakara-177)
  21. Yolda kalmışlara ve hastalara yardım ederler. (Bakara-177)
  22. Dinde zorlama ve baskı yapmazlar. (Bakara/ 256)
  23. Yapacakları işlerde kendi aralarında danışırlar. (Şûra-38)
  24. Kur’an’a kuvvetle bağlıdırlar. Tüm hareketlerini Kur’an’a göre düzenlerler. İnsanları Kur’an’a ile uyarırlar. (A’raf-170)
  25. Akıl sahibidirler. Sürekli dikkatli ve uyanıktırlar. Devamlı olarak müminlerin ve dinin lehine akılcı hizmetler yaparlar.

(Mü’min-54)

  1. Hakkı söylemekten çekinmezler. İnsanlardan çekindiklerinden dolayı gerçeği açıklamaktan geri kalmazlar. Kınayıcıların kınamasından korkmazlar.

(Mâide-54, 67)

  1. Baskıcı değillerdir. Merhametli ve yumuşak huyludurlar. (Nahl-125)
  2. Öfkelerine kapılmazlar, hoşgörülü ve bağışlayıcıdırlar. (Âl-i İmran-134)
  3. Güvenilir insanlardır. Son derece güçlü bir kişilik sergiler, etraflarına da güven telkin ederler. (Duhan-17,18)
  4. Eşleriyle iyi geçinirler. (Nisa-19)
  5. Zenginlik ve mevkiden etkilenmezler. (Hac-41)
  6. İsraftan kaçınırlar. (Enam-141)
  7. Temizliğe dikkat ederler. (Bakara-125, 168)
  8. Müminlerin arkasından konuşmaz, kusurlarını araştırmazlar. (Hucurat-12)
  9. Haset/ kıskançlık etmekten kaçınırlar. (Nisa-128)
  10. Birbirlerini ötekileştirmez, aşağılamaz, karalamaz, kötü isimlerle çağırmazlar. (Hucurat-11)
  11. Akıllarını kullanırlar. (Yunus-100)
  12. Onlar yumuşak, kibar ve zarif konuşurlar. (Taha-44; İsra-23; Bakara-83

Bu ve buna benzer onlarca ayetten haberdar olduklarını söyleyenler ne kadar günlük hayatta buna uygun davranıyor. Yaşantısına ne kadar uyguluyor?

Neden haksızlıklar, kuralsızlıklar, istismarlar, torpiller…..yapılır?

Dünyada üç şey istismara açıktır:

  1. Din
  2. Lider
  3. Milliyetçilik

Bu üç unsur da ülkemizde fazlasıyla istismar edilmektedir. Bunlar kullanılarak ötekileştirmeler, incitmeler, menfaat temini…yapılmaktadır.

Haliyle dini kullanarak menfaat, makam ve mevki peşinde  koşanları görenler, İnsanları, din böyleymiş diyerek dinden uzaklaştırmaktadır.

Özellikle İslam dünyasındaki gurupların çok olması her gurubun kendini en iyi dini bilen ve yasayan olarak görmesi ve kendinden olmayanları küçümsemesi din adına yapılmış istismardan başka bir şey değildir. Yöneticilerin basiretsizliği, ülkeleri gerilere götürmekte ve bu dine mal edilmektedir. Çünkü insanlar özellikle genceler gerçek dini öğrenememektedirler.

Geri kalmışlığımızı Dine bağlamak da ayrı bir cehalet unsurudur. İslam tarihi incelendiğinde, Müslümanların birçok alanda bilimsel yönden ve medeniyet yönünden gelişmiş diye gösterilen ülkelerden çok be çok ileride olduğunu görmekteyiz. İslam dünyasındaki Bilinçsiz ve yeteneksiz idareciler bu sistemi zamanla  bozmuş ve kendilerine bağımlı nasıl insan yetiştirilir eğitimine geçtiği için, Ülkelerini gerilerde bırakmıştır.

Aah bu para!

Allah var mıdır Yok mudur İnsanlarımız Neden Deist ve Ateist Oluyor..!
Allah var mıdır Yok mudur İnsanlarımız Neden Deist ve Ateist Oluyor..!

Ne gariptir ki Ülkemizde Kuranı kerim kitabı bile almak lüks duruma gelmiştir. Bu ilahi kitap bile yüksek miktarda kar ile satılabilmektedir. Dini öğrenme adına alınan kitapların çoğunluğu para amaçlı yazılan kitaplardır. Ve çoğunluğu anlaşılamaz ibarelerle doludur. Gençler Kuranda neler olduğunu bilmekten acizdir. Her gurup Dinin temel eserlerini değil, kendi guruplarının eserlerini ön planda tutmaları gençlerin duygularının kullanılmasını sağlamaktadır. Bunu zaman içinde anlayan gençler dinden soğumaktadır.

Üniversite sınavını kazanmak için sabaha kadar dua eden gencin, üniversitede Allah’ı inkar etmesi ne ile açıklanabilir?

Bu gençler çevrelerinde gördükleri yanlışları sorgulayamadıkları için , sorgulasalar da mantıklı gerekçe bulamadıkları için farklı arayışlara girmektedir.

Gençlerimiz Geçmişi öğrenecek eserlerden uzak yetiştirilmektedir. Dinini gerçekten anlatacak eserlerden mahrumdur. Kuran, hadis ve diğer temel eserlere direkt ulaşmadığı için dinini ‘ dindarız’ diyenlerde öğrenmeye çalışmakta, bu ise beraberinde yanlış fikir ve düşünceler ile beynimizin dolmasını sağlamaktadır. Kur’an-ın ve hadis kitaplarının pahalı olması sizce de garip değil midir?

İnsanların farklı dini gruplardaki iki yüzlülükleri görmeleri, anlatılan ile yaşanılan dinin ayrı olması, eleştiri ve sorulara tahammül edilemeyişi baskılar ve nedeni açıklanmadan yaptırılanlar, sevdirilmeden zorlamalar özellikle gençleri dinden soğutmaktadır.

İslam dünyasının ve ülkemizin en büyük açmazlarında birisi de gençlerin sosyal medya ile arkadaşlığa mecbur bırakılmasıdır.

Bu durum gençleri yalnızlığa sürüklemekte ve kendilerini ön planda tutmak istemek için değişik yollara başvurmaları, dikkat çekmek için değer tanımayışlar örnek modellerin olmayışı veya azlığı gençleri gittikçe boşluğa ve karamsarlığa çekmektedir.. Bu gençler buraya bilinçli veya bilinçsizce itilmiştir.

Din adına oluşturulan grupların güvensiz olması, veya güvensizliklerinin reklam edilmesi, bazı gurupların şekilcilikten ileri gidemeyişi, liderin/ hocanın sorgulanamayışı, bu gurup ve kişilerin  bilim dışı tavır ve davranışları ve aksiyonsuzlukları gençlerde cazibe oluşturmamaktadır.

Bunun yanında cami denilen resmi kurumlardakilerin iyi yetişmemiş olması, siyasa iktidarların  güdümünden çıkamayışları,  camilerin de asosyal olmasını beraberinde getirmiştir.

 

Hikaye ve hurafeleri din olarak anlatanlar bilimle bunları karşılaştırdığında dini basit gibi görmekte ve Yaratanı inkara kadar gitmektedir.

Son olarak şunu söyleyebiliriz. Din ortadadır. Bilim ortadadır. Kur’an açık ve nettir.

Hz. Ali (ra)’ye nispet edilen bir olayla bitiriyoruz.

Astronomiyle uğraşan birisi ve tabip olan komşusu ile konuşurken;

Ya Ali neden namaz kılarsın. İstediğini yapsana  “Ölüler diriltilmez. Ahiret zaten yoktur deyince, Hz ali bildiklerini anlatıp en sonunda ” Bütün bunlara rağmen eğer  sizin dedikleriniz doğru ise benim bir zararım olmaz,  ya benim dediğim doğru ise ki böyle inanırım, o zaman siz ne yaparsınız’’ deyince.

Onlar yandık ya Ali!  derler ve Müslüman olurlar…

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

şefaat- yardım

Kimler Şefaat Edebilir? Kur’an-nın Şefaat Anlayışını Biliyor muyuz?

Kimler Şefaat Edebilir? Kur’an-nın Şefaat Anlayışını Biliyor muyuz? Şefaat, suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir