Demek ki Para İçin Her Zaman Köylüyü Kandırabiliriz!
Ticaret başlı başına bir zeka işidir.
Ticaret deyince ille de ürün alıp satmakla değildir. Para getiren her şey ticaretin bir alanıdır. Üretim, satım, tanıtım-reklam, hizmet…gibi
Kazanmak için, her zaman müşteri memnuniyeti ön plandadır. Ürünün kalitesi iyi de olsa, müşteri oraya gelmiyorsa bir anlam ifade etmez. Burdan da anlarız ki müşterinin memnun olması için mekana girmesi ön koşuldur. Mekana giren müşteri, ilgi, alaka, hizmet ve ürün kalitesiyle doğru orantılı verim getirir.
İnsan ilişkilerinde de böyledir.
Özünde çok iyi ve hoş bir insan olabilir, kaporta dikkat çekebilir . Ama, siz onun ruhuna dokunamaz iseniz veya onunla konuşamaz iseniz sizin iyi olduğunuzun onda hiçbir karşılığı olmayacaktır.
İnsan ilişkilerinde ve ticarette müşterinin şehirli-köylü; okumuş-okumamış; yaşlı-genç; tanıdık-yabancı durumları fazlasıyla önemlidir. Her birine ürün sunma farklı hitap şekli ve mimikleri de beraberinde getirir veya ona göre olmalıdır.
Lüx bir mekana, köylü bir insanın girmesi veya orada kalıcı olması imkansız gibidir. Ya adres sorar, ya resim çekinip hava atacaktır. Zengin kişi de girdiği ortamla kendini özdeşleştirecek daha fazla lüx açılınca oraya takılacaktır.
İnsan ilişkilerinde aynilik, benzerlik de çok önemlidir. Ticari ilişkilerde, devamlılık için müşteri, mekanı kendine yakın hissetmeli veya kendinde olanlara çağrışım oluşturmalıdır.
Zaman Odur ki
Baroda (avukatların bulunduğu, üye olduğu kuruluş) saygın, adliyede en çok dosyası bulunan ve kırsaldakilerin çok sevdiği avukata sormuşlar:
-Bu cadde üzerinde farklı farklı tabelalara sahip yüzden fazla avukatlık bürosu varken, neden seni tercih ediyorlar? Ve Nasıl fazla kazanıyorsun?
Avukat gülümser ve sakince anlatır:
Bunun cevabı aslında gayet basit. Şehirli müşterilerimin davalarını onların işyerine gidip alabilirim. Ama köyden gelenleri, gösterişsiz, birkaç tahta iskemle, eski birkaç kanepesi olan mütevazi büromda karşılarım. Kara demlikte çaylarını içerken, onların hayatına dokunur ve beni kendilerinden bilirler.
Bir avukat söze gire ve der: Eee bundan ne çıkarabiliriz ki !
En çok dava alan avukat devam eder:
Lüx döşenmiş avukat yazıhanesine (büro) vatandaş utancından giremez. İlk aklına gelen ‘’burası beni soyar’’ mantığıdır. Ve vatandaş rahat oturamaz rahat konuşamaz.
Siz hiç duydunuz mu! Köyden gelenlerin misafirhaneler ve küçük oteller varken turistik otelde kaldığını?
Stajyer avukat son sözü söyledi:
-Demek ki para için her zaman köylüyü kandırabiliriz!
Fıkradan Anladıklarımız
- İnsanlar kendilerini rahat hissettikleri yerde kalmayı sever
- Gösteriş ve lüx ortam her zaman kaliteyi göstermeyeceği gibi kılık kıyafet de kişiliği yansıtmaz.
- Reklamlar çoğunlukla aldatıcıdır.
- İnsanlar duygu ve düşüncelerine ve yaşam tarzlarına dokunanlara meyleder.
- Maksat sadece para kazanmak ise her türlü kandırmaca yapılabilir.
- Ticaret yapılırken müşteri potansiyeli ve durumları mutlaka değerlendirilmelidir. Mekanlar bu potansiyel hesapları yapılarak açılmalıdır.
- Kalite her türlü lüxü ve görüntüyü aşar.
- Ateş sadece düştüğü yeri yakar, diğerleri için sadece seyretmelik veya kazanmalık bir araçsın veya para kaynağısın
Avukatın yaklaşımı gayet başarılı bence. Pazarlama prensiplerinde kendi pazarını oluşturma konusunda doğru olanda budur. Fakat yaptığı işte hile veya aldatmaca sözkonusuysa bu asla etik değildir… Oluşturduğu pazar da malesef çok uzun ömürlü olmaz…
Kaleminize sağlık… Çok güzel ve yine tartışmaya açık bir konu…
haklısınız. teşekkür ederim