Dikkat! Eşek Sesi Abdesti Bozar!

Dikkat! Eşek Sesi Abdesti Bozar!

Bilmek ya da bilmemek. Öyle uzun bir cümle ki….girdikçe harflerin arasında bir labirentten öbürüne geçip dururken ömür biter….

…..

Bildiğimizi sever, bilmediğimize düşman oluruz der Farabi.

Bilgi, ruhumuzun gıdası, doğuştan gelen bilgiler doğruya yatkındır der Sokrat.

Neyi ne kadar bilebiliriz.

Türleri vardır ya bilginin : Teknik Bilgi, dıs dunya ve algı bilgisi, politik bilgi, siyasi bilgi, teknolojik bilgi, felsefik bilgi, bilimsel bilgi, sagduyu bilgisi, ahlak bilgisi, toplum, biz, baskasiyla ilgili kendimizle ilgili bilgiler….

Hangi bilgi doğru veya yanlıştır….bu hamur çok su alır. Bildiklerimizle işin içinden de çıkamayız.

Bir cümle duyarız bazen. Öyle inanırız ki ona, yargılamalara kadar gideriz. Ya duyduğumuz doğru değilsee…ihtimalini bile düşünmeyiz. Saniyede bin bilgi üretilen bu zamanda, sosyal medyanın ve de çevreden o kadar çok bilgi bombardımanına tabi tutuluruz ki sadece bunları ayrıştırmaya kalksak ömür yetmez.

Günümüz dünyası bilgi üzerine kurulmuştur. Ne kadar çok bilgi o kadar çok hakimiyet algısı.

Aslında geçmiş te öyle değil midir?

Neden ve kime hakimiyet?

Kapital mantıkla bakıldığında hiçte masum cevaplar çıkmıyor ortaya…

İşin felsefesine girecek değiliz. Septikler, Rasyonelistler, Teologlar konuşuversinler bilgiyi, neden ve sonuçlarını ve de etkilerini…ve de ahlaki boyutlarını…

Neyi biliyorum ben. Kendimi bilmekten aciz iken. Ve neyi iddia edebilirim bu doğru bilgi, derken…

Gördüklerim mi, duyduklarım mı, okuduklarım mı , hissettiklerim mi doğru ki…

Ya doğru bilgi dediklerim yanlış ise.

Adem ve Havva, kalıcılık için ısırmamışlar mıydı Elmayı.. sonuç: dünya sürgünlüğü….Şeytan içimde mi, dışımda mi? Cennette değilsem sürgünlüğüm nereye….

İnsan öğrendikçe, bilmediklerine temas eder ve bilmediklerinin çoğunluğunu idrak eder ve sessizleşir. Cahil kalmışım der. Ya hiç bilmeyenlerin çok konuşmasına, bağırmalarına ne diyeceğiz…..

Acaba çok konuşanlar bildikleri için mi, bilmedikleri için mi çığırırlar?

Sorular…sorular…ve yine sorular…

İlk emir ‘oku’. Sorgulayarak, düşünerek, empati kurarak, iyi niyetli olarak oku…

Biz okumaya devam edelim yücelerin bakış açısıyla…

Zaman odur ki

Mübarek ramazan ayıdır. İftarını yapmış, karnı tıka basa doludur. Gün boyu ya zaten yorulmuştur. camiye gider Hüseyin Emmi. Yorgunluk, Vaiz efendinin gündemden habersiz konuşmaları uykusunu getirir ve uyuklar istemese de. Bir ara uyanmıştır ve vaizin eşek anırınca abdest bozulur, eşeğin sesini duyunca mutlaka abdestini tazele  cümlesini duymuştur. Etrafına bakar. Eşek sesi gelmez. Çok şükür abdestim var o zaman der. Ezan okunur ve namazını kılar.

Köy yeridir. Patpatların ve tarım araçlarının olmadığı devirdir. Reçberlik zamanı. Eşek sesi kesilir mi kırsalda. Dişi erkeği, erkek dişi eşeği hayal eder başlar anırmaya.

Her anırışta abdestini tazeler Hüseyin Emmi. Dindardır. Cennet kolay değil.

Günler günleri kovalar. Yaz sezonu. Susuzluk her yerde. Bir abdest ile günü akşam eden Hüseyin Emmi, vaizin sözünden sonra, hayatı çekilmez olur. Her anırışta abdest almak zor gelmeye başlar…

Neredeyse namazı bırakacak hale gelmiştir. Evinde bulunan eşeği satmış, komşusunu da ikna etmiştir ama çözüm yok… anırmalar kesilmez ki günün içinde gecenin sonunda.

Hüseyin Emminin bu hali köyde duyulur. Köyde duyulur da imamın kulağına gitmez mi.

Bir gün imam ziyaret eder Hüseyin Emmiyi. Neden devamlı abdest aldığını söyler.

Hüseyin Emmi, Vaiz Efendiden eşek anırınca abdestin bozulduğunu duyduğunu söyler. İmam da şaşkındır. Öyle bir şey olmayacağını söylese de, vaiz Müftüdür. Onu da aşmak istemez ve birlikte ilçeye Müftüyü ziyarete giderler ve işin aslını öğrenmek isterler.

Selam kelamdan sonra büyük bir saygıyla makam odasına girerler. Ve eşek anırınca neden abdest bozulur? Sorusunun cevabını sorarlar.

Gün görmüş Müftü, bir adama bakar bir de yanındaki imama ve olayı açıklar:

Çöl memleketi olmasak ta çok önemli olarak gördüğü teyemmümü anlatmıştır vaiz olarak müftü.

Bu olayın hikayesini anlatıyordu.

Bir adam çölde eşeği ile yolculuk ediyordu. Bütün eşyası ve suyu eşekte idi. Adam orada uyuklayınca, eşek kaçmıştır. Uyandığında eşek yok. Suyu da yok. Namaz geçmek üzere. Etrafta su da yok. İste o zaman namaz geçmemesi için teyemmüm alır. Namaza başlar. O anda eşeğin anırışını duyar, teyemmümü bozulur. Eşekten suyunu alır ve su ile abdest alır namazını öyle kılar….

Bu durum karşısında imam da Hüseyin Emmi de utanmıştır. Uyuya kalmak ve yanlış bilginin sonucunda yaptıkları için.

Müftü de yeni bir aydınlatma yaşattığı için mutludur.

Fıkradan Anladıklarımız

  1. Yarım bilgi bazen dinden bazen de candan ederken, eksik bilgi her zaman huzursuz eder.
  2. İnsanlara bulundukları ortama göre bilgiler verilmelidir. Yaşamda kullanacakları bilgilerle donatılmalıdır insanlar.
  3. Eksik bilgi, insanı komik duruma düşürebilir.
  4. Yanlış anlama ve hurafeler insanı ve toplumu derinden yaralar.
  5. Bilgiler doğru kaynağından alınmalıdır.
  6. Yalanlar çok hızlı yayılsa da, doğru, er geç ortaya çıkar.
  7. Bilgi sorgulama ile başlar. Sorgusuz bilgi çoğunlukla bizi yanıltır. Maddi ve manevi zararlar verir.
  8. Din sorgusuzca inanmak değildir.
  9. Örnek olanlar, ne kadar biliyor sorgusu canlı tutulmalı ki, hayat devam etsin.
  10. İlim bir hazinedir, anarı da sormaktir.

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

Romantik Bir Aşk Mektubudur!

Romantik Bir Aşk Mektubudur! İkinci dünya savaşına ( 1 Eylül 1939 – 2 Eylül 1945) …

2 Yorumlar

  1. “İlim bir hazinedir anahtarı sorup öğrenmektir “ buyurmuş peygamberimiz.İlim öğrenirken zor olsa da hayatı kolaylaştırır kolaylaştırmıyorsa tıpkı Hüseyin emmi’nin olayı gibi ya yanlış anlama vardır ya da yanlış bir aktarım vardır

    Keyifle okudum bu faydalı yazıyı kaleminize sağlık teşekkürler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir