Gitme Evladım! Siyaset İlmini de Öğren!

Gitme Evladım! Siyaset İlmini de Öğren!

”Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” der Yaratan. Elbette olamaz. güçtür ilim, aydınlıktır.

Dayanaktır tökezlemelerimize,

Kurtuluşumuzdur karanlıklardan çıkışımıza.

Niyet ilim ve doğruluk olursa yollar kolaylaşır çünkü, dostu dışarıda değil içimizde bulmamıza sebeptir  ilim.

Her şeyde olduğu gibi burada da niyet çok önemlidir. Dünyayı ateşe verenler de ilim sahibi değil mi?  Burada asıl mesele ilmi niçin öğreniyoruz? asıl sorulması ve irdelenmesi gereken  mesele aslında bu.

Bir yarış içine sokulan eğitim camiası mensubu, ilim öğrenmeyi hipodrom zannedebilir ve bunun sonucu da ya saman ya arpa hayali kurabil8r, bekleyebilir ve bekleyecektir de. Onun için başkasının elindeki her maddi ( kazanç) değere de kendinin miş gibi bakacak  ” saldım çayıra…” mantığını taşıyacaktır. Gün olur, çayırımız kuru hale gelir eyvah deriz.  Lakin iş işten çoktan geçmiş olacaktır.

İlim öğrenmek bu yönden kazanç kapısıdır. Kazanç kapısı olan ilim, daha büyük kazançların da sebebi olur. Öğretmek ile öldürmek arasında hiç fark görülmez o zaman. Gözlerimiz ve kulaklarım bu konuda o kadar çok şey gördü ve duydu  ki….

Yine ilmi kazanç amaçlı görürse, toplumun kandırılması da önemlidir. Çünkü birileri uyutulmalı ki, kazançlar fazla olsun.

Aah bu uyutulmalar….

İlim ve bilim adına uyutulmalar…

Din adına uyutulmalar…

Masallar ve hikayeler….

Ağlak insanları sömürü gözyaşları…

Acaba ilim mal ve kazanç için mi olmalıydı?

Ne güzel demiş Hazreti Alı:

Kazandığın malı sen korumak zorundasın. İlim seni ve malını korur. Malı olanın çok düşmanı olur çünkü. İlmi olanın ise dostu çok olur. Harcadıkça çoğalır İlim….

Kendimizi ve malımızı ve toplumumuzu korumak için öğrenmek zorundayız.

Bütün bunların yanında her doğru her yerde de söylenemiyor. Cahilin çok olduğu yerde ilim ve ilim insanı ne yazık ki israf  olacaktır…

Zaman Odur ki

Talebenin birisi, Medrese tahsili almış. İstanbul Sahnı Seman medresesinde ( üniversite) cebir, aritmetik,  felsefe, simya, astronomi, tarih…bilim derslerinin yanında dini eğitimi alsa da bunları yeterli görmez, arkasından Bağdat’a gidip orada zamanın ünlü aliminden de, Hadis, Kelam, Akaid, Arapça Dil kuralları üzerine extra eğitim aldıktan sonra, hocasına:

– Hocam! Ben gerekli ilimleri tahsil ettim. Müsaade ederseniz artık Anadolu’ya gidip hizmet edeyim der. Hocası:

Evladım! Birçok tahsili bitirdin ama, iki yıl da siyaset dersi alman lazım. İnsanlarla nasıl konuşulacağını, neyin nerede ifade edileceğini bilmen gerekir…. dese de Talebe:

-Hocam! Onu zaten yaşayarak öğrendik sayılır. Ona ihtiyacının olmadığını söyler. Hocası ne kadar ısrar etse de Öğrenci gitmeye karar vermiştir ve ona müsaade eder Hocası.

Talebe Anadolu yollarına düşmüştür. Güneyde, bir köyden geçerken, Cuma namazı için  camiye uğrar.

Gel gör ki;

Hutbedeki Görevli, ayet ve hadisleri tercüme ederken yanlış anlamlar vermektedir. Yeni mezun Talebe, hemen müdahale eder, ve yanlış söylediğini, mananın öyle olmadığını söyleyip aslını söyler.

Gün görmüş hoca, halkının ve cemaatinin önünde baktı ki rezil olacak cemaate döner:

  • Değerli cemaatim! Bu arkadaşın kim olduğunu bilmiyoruz. Belki de aramıza bozgunculuk yapmak için geldi. Madem çok biliyor. İkimizi imtihan edin. Bakalım okuma yazması var mı. Kitaptan haberi var mı der.

Cemaat bu öneriyi uygun görür ve imam ve Medreseli talebe  imtihana tabi tutulur. Tek soru sorulur.

Önlerine bırakılan kağıda ‘’eşek ‘’ yazmaları istenir. İmamın okuma yazması yoktur aslında, kağıda eşek resmi yaparken, Talebe,  arapça ‘’ eşek anlamına gelen ‘’himar’ yazar.

Cevaplar havaya kaldırıldığında, imam şöyle der:

  • Söyleyin cemaatım, kimin yazdığı eşeğe benziyor.

Cemaatın okuma yazması olmadığı için, resim ve yazıya baktıklarında kendi hocalarının yaptığının eşeğe benzediğini, diğerini benzemediğini söylediklerinde İmam:

  • Değerli cemaatim! Gördünüz ki aramıza bu arkadaş sadece bozguncu olarak gelmiştir. Yazdığı bile eşeğe benzemiyor. Kim ki bunun sakalından bir kıl alırsa Allah şahidim olsun ki kefenine koysa mezarına haşere uğramaz …ve o kişi cennete gider, bir münafığın, din düşmanının acı çekmesini sağladığı için…deyince; cemaat talebenin üzerine üşüşür ve onu hırpalamakla kalmaz ve  sakallarını  yolarlar….

Zor bela oradan kurtulan talebe, siyaset okumak için Bağdat yollarına geri düşer….

Yıllar sonra oradan tekrar geçer, tebdili kıyafet yaptığı için tanınmaz. Hoca tekrar aynı hataları yaptığı için; Talebe tekrar ayağa kalkar, cemaata döner.

  • Muhteremler! Öyle mübarek bir hocanız var ki, dünyayı dolandım, eğitim aldım. Onun gibi mübareği bulamadım. Kim ki bundan bir kıl koparsa cehennem ateşi onu yapmaz… dediğinde cemaat hocalarının başına üşümüş, büyük sevap kazanma arzusuyla sadece hocanın sakalları yolunmamış ve saçları da yolunmuştur.

Fıkradan Anladıklarımız

  1. Kim nereden acı vermişse, aynı yerden daha büyük acıyı yaşar.
  2. Cehalet, toplumları geri bırakır. Toplumsal kalkınmayı etkiler.
  3. Eğitimsiz ve aklını kullanmayan insanlar kolay etkilenir.
  4. Din ile insanları kandırmak kolaydır. İnsanları din ile istismar etmek kolaydır. Onun için kişi dinini doğru kaynaktan doğru şekilde öğrenmelidir.
  5. Siyaset bir sözün veya bir davranışın ne zaman ve ne şekilde söylenileceğini ve yapılacağını öğretir. Siyaseti bilen insanlar bilmeyenleri her zaman yönetmiştir ve sonunda yönetilenler kaybetmiştir.
  6. İlmin başı ve süreci, zor olsa da sonu hep güzel olmuştur. İnsan bilgiyi beklememeli, bilgiye koşmalıdır.
  7. İnsan kendini günün ve ortamın şartlarına göre devamlı yenilemelidir.
  8. Çok bilenler genelde yalnızdır.
  9. Sen eşek olursan, önüne saman koyan da, sırtına semer koyanda çok olur.

 

 

 

 

 

 

 

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

Romantik Bir Aşk Mektubudur!

Romantik Bir Aşk Mektubudur! İkinci dünya savaşına ( 1 Eylül 1939 – 2 Eylül 1945) …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir