Kimler Şefaat Edebilir? Kur’an-nın Şefaat Anlayışını Biliyor muyuz?

Kimler Şefaat Edebilir? Kur’an-nın Şefaat Anlayışını Biliyor muyuz?

Şefaat, suçunun bağışlanması veya dileğinin yerine getirilmesi için birine aracılık etme manasına gelir

Kur’an’ın ilgili ayetlerinin üslûbundan, ahirette şefaat mümkün olmakla birlikte bunun son derece sınırlı tutulacağı ve insanların şefaate bel bağlamadan, kendi kurtuluşları için yine kendilerinin çaba göstermesi gerektiği anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında insan için gerekli olan şey, zaman kaybetmeden tevhit inancına sarılarak, Allah’a karşı kulluk görevlerini yerine getirmek ve ahlâkını düzeltmek, geçmişteki günahlarından dolayı da tevbe etmektir.

Peygamberlerinin kendilerine şefaat edeceklerine güvenerek İslâm’ı kabul etmemekte ve Hz. Muhammed’e inanmamakta direnen Yahudileri uyarmakta olan Bakara suresi 48. Ayetinde yer alan “Öyle bir günden korkun ki, o gün kimse başkası için bir şey ödeyemez; hiç kimseden şefaat kabul olunmaz, hiçbir kimsenin yerine başkası kabul edilmez; onlara asla yardım da yapılmaz.” Mealindeki hüküm, aynı zamanda bütün insanlar ve Müslümanlar için de bir ikaz anlamı taşımakta; insanın asıl kurtuluşunun, yanlışlardan dönmesine başta imanı olmak üzere, dünya hayatında kendisinin yaptığı hayırlı işlere bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Bu kısa açıklamadan sonra, Kur’an’da yer alan “şefaat” ile ilgili ayetleri inceleyelim;

Kur’an Dünyada Şefaatçi Aramamayı ve Şefaatçi Edinmemeyi Emreder.

“Öyle bir günden sakının ki; (o gün) hiçbir nefis bir başkasının yerine geçmez, hiç kimseden şefaat kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez. (Bakara 2/48)

“Öyle bir günden sakının ki; (o gün) hiçbir nefis bir başkasının yerine geçmez, hiç kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez ve onlara yardım da edilmez.” (Bakara 2/123)

“Ey iman edenler! İçinde alışveriş, dostluk ve şefaatin olmadığı (o dehşetli) gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin…” (Bakara 2/254)

“…Göklerde ve yerde olan her şey O’na aittir. O’nun izni olmadan kim O’nun yanında şefaat edebilir?..” (2/Bakara 255)

“Rabblerinin huzurunda şefaatçi ve velileri olmaksızın, hesaba çekilmekten korkanları, sana vahyedilen ile uyar ki takva sahibi olsunlar.” (6/En’âm 51)

“Şefaatin tümü Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra da O’na döndürüleceksiniz.” (Zümer 39/44)

Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O’nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz? (Secde 32/4)

“Ben, O’ndan başka İlahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler.” Yasin (36/23)

 

Kur’an’a Göre Müşriklerin Şefaat Anlayışı

Yoksa Allah’tan başka şefaat ediciler mi edindiler? De ki: “Ya onlar, hiçbir şeye malik değillerse ve akıl da erdiremiyorlarsa?” (Zümer 39/43)

Dikkat edin! Halis din yalnızca Allah’a aittir. O’nun yanı sıra veliler edinenler: “Onlara, bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz.” diyorlar. Allah, hakkında tartıştıkları şey için hükmünü verecektir. Allah, yalancı olan ve gerçeği yalanlayan azılı nankörleri doğru yola iletmez. (Zümer: 39/3)

Onlar, Allah’ın yanı sıra bir de kendilerine, ne bir zarar ne bir yarar sağlamayan şeylere kulluk ediyorlar ve “Bunlar, Allah’ın katında bizim şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki: “Allah’a, göklerde ve yerde kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?..” (Yunus 10/18)

Yaklaşan gün hakkında onları uyar! Çünkü (o anda) dehşet içinde yutkunurken yürekleri ağızlarına gelecektir. Zalimlerin hiçbir dostu ve sözü dinlenir hiçbir şefaatçisi yoktur. (Mü’min 40/18)

O’nun peşi sıra yalvardıkları varlıklar, şefaat (yetkisine) sahip olamazlar. (Zuhruf 43/86)

Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur’an’la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah’tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azap vardır. (En’am 6/70)

 

HESAP GÜNÜNDE “ŞEFAAT” İLE İLGİLİ AYETLER

 

Kafirlere hesap günü şefaat edilmeyeceğine dair ayetler:

“Artık şefaatçilerimiz de yok.” Şuara 26/100

(Allah’a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmayacaktır. Zaten onlar ortaklarını da inkâr edeceklerdir. Rum 30/13

(Bekledikleri) şefaatçilerin şefaati onlara yarar sağlamaz. Müddesir 74/48

O’nun peşi sıra yalvardıkları varlıklar, şefaat (yetkisine) sahip olamazlar. Ancak bilerek gerçeğe şahitlik eden (melek)ler hariç! (Zuhruf 43/86)

Onları, yaklaşmakta olan güne karşı uyarıp-korkut; o zaman yürekler gırtlaklara dayanır, yutkunur dururlar. Zalimler için ne koruyucu bir dost, ne de sözü yerine getirebilir bir şefaatçi yoktur.” (Mümin 40/18)

“…Hani! Ortaklarımız sandığınız şefaatçilerinizi yanınızda görmüyoruz. Ant olsun ki, aranızdaki bağlar artık kopmuştur. Umduklarınızın tamamı sizden kaybolup gitmiştir.” (Enam 6/94)

“… Acaba bir şefaatçi* var mıdır ki bize şefaatte bulunsun veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak.” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.” (Araf 7/53)

Burada, kafirlerin “şefaat” hakkındaki inanç ve tasavvurları reddedilmekte ve onlara hesap günü şefaat edecek kimsenin olmayacağı açıkça vurgulanmaktadır.

Şefaat beklentisi içinde oldukları şeylerin değil Allah’ı bağışlamaya zorlamak; O’nun önünde bir tek söz bile söyleyemeyecektir.

“… O’nun izni olmadan* hiçbir şefaatçi olamaz. İşte bu Rabbiniz olan Allah’tır. Öyleyse O’na kulluk edin. Hala düşünüp öğüt almaz mısınız?”  (Yunus 10/3)

Bu da meselenin öbür yanını vurguluyor. Allah her şeye Kadir’dir. Hiç kimse O’na herhangi bir şey hakkında tavsiyede bulunmaya cüret edemez; O’nun işleri yönetmesine hiç bir şekilde müdahale edemez; O’nun emrinde bir değişiklik yapamaz yahut bir kimsenin kaderini değiştiremez. Bir kimsenin yapabileceği en fazla şey O’na yalvararak dua ederek başvurmaktan ibarettir; ancak bu başvurunun kabul ya da reddi tamamen O’nun iradesine bağlıdır. O’nun mülkünde kendi başına buyruk olabileceği yahut herhangi bir yolla tavsiyelerde bulunabilecek güçte ve yetkide kimse yoktur.

 

Peygamberlerin bu dünyada veya ahirette istediği kişilere şefaat etme yetkisi var mı?

“Ey İbrahim, bundan vazgeç. Çünkü gerçek şu ki, Rabbinin emri gelmiştir ve gerçekten onlara geri çevrilmeyecek bir azab gelmiştir.” ( Hud 11/76)

Bu ayetten, İbrahim aleyhisselamın, Lut kavmine yaklaşmakta olan azabı durdurmak için melekleri ikna etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak Melekler, Allah’ın hükmü dışında bir şey yapılamayacağını kendisine bildiriyorlar.

Hatta, Hz. İbrâhim’in babası için Allah’tan af dilediği, fakat kafir olarak ölen babası için yaptığı bu dileğinin kabul edilmediği belirtilmektedir (Meryem 19/41-50; et-Tevbe 9/114).

Hz. Nuh (as) da, kendisine iman etmeyen oğlu suda boğulunca “Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin” (Hud, 11/45) diyerek oğlunun bağışlanması için Allah’tan mağfiret dilemiş, bunun üzerine yüce Allah, “Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O halde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana cahillerden olmamanı öğütlerim” (Hûd, 11/46) buyurmuştur.

Ayrıca Nuh (a.s.) ile Hz. Lut’un (a.s) hanımları, peygamber hanımı olmalarına rağmen, küfürlerinden ve yaptıklarından dolayı helak edilmişler, peygamber olan eşleri dahi kendilerine şefaatte bulunamamıştır.

Resulullah’ın amcası Ebu Talib için yaptığı dua ile ilgili hadis de bunu teyit etmektedir;

Rasulullah (a.s.): “iyi bil, amcacığım! Yemin ederim ki ben, hakkında mağfiret dilemekten nehyolunmadıkça her halde Allah Teâlâ’dan senin için af ve mağfiret dilerim.” dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak şu mealdeki ayet-i kerimeyi indirdi: “Akraba bile olsalar, onların cehennemlik oldukları ortaya çıktıktan sonra müşrikler hakkında allah’tan af dilemek, ne peygambere ne de îman edenlere uygun düşmez.” (Tevbe Sûresi, 113)

*(Buhari, Menâkıb-ı Ensar: 40; Tefsir-i Sûre 9; Neşet, Cenâiz: 2; Müsned, 5:438; Tefsîr-i İbni Kesir,2:393; Tefsir-i Kurtııbî, 8:272)

Hz. Muhammed’in, kızı Hz. Fatıma’ya söylediği “Ey Fatıma! nefsini Allah’tan satın almana bak! Zira Allah’tan gelecek hiçbir şeyi (azabı) sizden gideremem” rivayeti ile kastettiği de buydu (Buhârî, Vesâyâ, 11; Menâkıb, 14; Tefsîru Sure-i Şu‘arâ, 2; Müslim, İmân, 348-355). Benzer mesaj, Bakara 2/48.

Bu örneklerden de görülüyor ki; Peygamberlerin dahi kendi çocukları ve akrabaları dahil, mücrim (kafir, müşrik, sapkın) olduğu kesinleşmiş kimse için dua etme veya şefaatte bulunma yetkileri yoktur.

 

KUR’AN’A GÖRE KİMLER, KİMLERE ŞEFAAT EDEBİLİR?

Allah’ın kendisine izin verdiği kimseler, Allah’ın izin verdiği kimselere şefaat edebilir.

“(Allah) onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. (Allah’ın) razı olduğundan başkasına şefaat edemezler. Onlar (Allah’a) saygıları nedeniyle titrerler!” (Enbiya: 28)

“O gün başkasının şefaatinin faydası yoktur. Ancak Rahman’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerin (hariç).” (Taha 20/109)

“… İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?..” (Bakara 2/255)

“Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gün, Rahman’ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşamazlar. Konuşacak olan da doğruyu söyleyecektir.” (Nebe: 38)

“Ve onlar: “Rahman çocuk edindi.” dediler. O, bundan münezzehtir. Onlar (melekler), ikram olunmuş kullardır. O’ndan (emir almadan) önce konuşmaz, yalnızca O’nun emri ile iş yaparlar. O, önlerindekini de arkalarındakini de bilmektedir; onlar şefaat de etmezler, (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O’nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.” (Enbiya 21/26-28)

“Kendisinden hoşnut olunanlar” ifadesi, Kur’an’ı incelediğimizde şu iki ayet karşımıza çıkıyor;

“Allah: “Bugün, doğruluklarının sadıklara fayda sağlayacağı gündür.” dedi. Onlar için, içinden nehirlerin aktığı cennetler vardır. Orada süresiz kalacaklar. Allah onlardan, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük başarı budur.” (Mâide, 5/119)

“Kim Allah’a ve Resul’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği, nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdirler. Onlar ne iyi arkadaştırlar!” (Nisa 4/69)

Bu ayetlerden, Allah’ın hoşnut (razı) olduğu ve nimet verdiği kişilerin; nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih kimseler olduğunu anlıyoruz.

 

“Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri hiçbir işe yaramaz. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğuna izin vermesinden sonraki durum hariç.” (Necm: 26)

Bu ayette de “şefaat” konusundaki sınırlamanın sebepleri anlatılmaktadır. Hiç kimse bir başkasının hesap (amel) defterini bilmez ve bilemez. Diğer taraftan Allah herkesin iyi ve kötü tüm amellerini biliyor. Kimin cezayı, kimin de mükafatı hakkettiğini ve karşılığının da ne olduğunu sadece Allah biliyor. Yoksa şefaat sınırsız bir özgürlük olsaydı, insanın yaratılış amacı tamamen anlamsız hale gelirdi.

Şefaat edilmesine izin verilen kimseler de; günahları sevaplarından çok olduğu halde şirk günahı işlememiş olanlardır. Allah Teala Karia suresi 101/8. Ayette şöyle buyuruyor: “Tartıları (sevapları) ağır gelen mutlu bir yaşayış içine girer. Kimin de tartıları (sevapları) az olursa onun da anası Haviye olur. Haviye nedir, nereden bileceksin? O, kızgın bir ateştir.”

Nisa 4/48. Ayette şöyle buyuruyor: Allah, kendisine ortak (şirk) koşanları asla affetmez. Bunun dışında uygun gördüğünü bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa, büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur.”

Cehenneme gidenlerle ilgili olarak, Meryem suresinin 19/86 ve 87. Ayetlerinde de şöyle buyuruluyor: “Mücrimleri (kafir, müşrik, sapkın) de susamış olarak (suya götürülen susuz hayvan sürüsü gibi) Cehenneme süreceğiz. Rahman’ın yanında bir “ahd” edinmiş olan kimse hariç, bir şefaate sahip olamayacaklar.”

Bu ayetlerden de anlaşıldığı üzere; Rahman’ın hükümlerine tabi olan, onunla bağlantısını koparmamış olan, yaptığı “ahde” bağlı kalan kimselere şefaat edilme izni verilecektir. Bunu da Allah yapacaktır. Şu husus çok önemlidir: Ayette, şefaat edecek kimselerden değil, şefaat olunacak kimselerden söz edilmektedir. Dolayısı ile Allah’ın yan ısıra başkasından şefaat ummak, buna inanmak şirkten başka bir şey değildir.

 

Rahman’ın diledikleri dışında kimseye şefaat edilmeyecek:

(Müşriklere) de ki: “Allah’ın peşi sıra (ilah) sandıklarınıza yalvarın! Onlar göklerde ve yerde zerre ağırlığınca (hiçbir şeye) sahip değillerdir. Onların bu ikisinde (göklerde ve yerde) hiçbir ortaklığı yoktur; O’nun (Allah’ın) onlardan herhangi bir destekçisi de yoktur.” (Sebe 34/22)

“O’nun katında, kendisine izin verdiği kimsenin dışında şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) “Rabbiniz ne buyurdu?” derler, “Hak olanı” derler. O, çok yüce olandır, çok büyük olandır.” (Sebe 34/23)

Bu ayette, bir şefaatçi ile kendisine şefaat edilecek kişinin hesap günündeki durumu çok güzel anlatılmaktadır: Hem şefaatçi hem de hakkında şefaat edilecek olan kimse, sabırsızlık ve korku içinde cevabı beklerler. En sonunda cevap geldiğinde ve hakkında şefaat edilecek kimse şefaatçinin yüzünde bir tatmin ifadesi gördüğünde biraz rahatlar ve şefaatçiye “ne cevap alındı?” diye sorar. Şefaatçi de “Hak olan cevap: izin verildi.” der.

Burada vurgulanmak istenen şudur: “Ey akılsız insanlar! İşte Allah’ın mahkemesi böyle korkulu olacak! Nasıl olur da bir başkasının kendi gücüyle sizi bağışlayacağını veya cesaretle kalkıp da Allah’a: “Bunlar benim gözde adamlarım, bu yüzden bunlar bağışlanmalı” diyebileceğini düşünüp böyle bir fikre kapılabilirsiniz!

Ayrıca Sebe suresinin 22 ve 23. ayetleri, insanları şirk koşmaya sevk eden sebepleri de ele almış ve çürütmüştür. Şöyle ki kendisinden fayda umulan bir varlık, dört sıfattan birine sahip olmalıdır.

  1. Mülkünde tek otorite olması.
  2. Tek otorite olmasa da ortak olarak mülk sahibi olması.
  3. Mülkte ortaklığı olmasa da yardımcı veya vezir olarak yetki sahibi olması.
  4. Üç özelliğe sahip olmasa da mülk sahibi nezdinde hatırı sayılır biri olması.

Allah (cc) dört vasfı da kendi dışındaki tüm varlıklardan nefyetmiştir. Mülk, yalnızca Allah’ındır (cc), hiçbir zerresinde ortağı yoktur; kimseye yetki ve yardımcılık vermemiştir. O’nun izin verdikleri dışında kimsenin şefaati yoktur.

 

Yukarda açıklanan ayetler ışığında şunu söyleyebiliriz:

1- Kuran, meleklerin, putların veya şahısların Allah’ın yardımcıları olduğu ve şefaat etme yetkileri bulunduğu şeklindeki çarpık olan şefaat anlayışını tümüyle reddeder.

2- Allah’a ibadet etmek ve ondan yardım dilemek yerine; O’nun yarattıklarına ibadet etmenin, onlardan yardım istemenin veya şefaat etmelerini dilemenin de şirk olduğunu açıkça beyan eder.

3- Hesap gününde bütün yetkiler Allah’ın elindedir. İnsanlar ve cinler hakkında istediği gibi hüküm verir.

4- Allah’ın izin vermediği hiç kimse şefaatte bulunamaz. Sadece Allah’ın izin verdiği kişiler, şefaat edebilir. Onlar da Kur’an’da belirtildiği gibi; Nebiler, sıddıklar, şehitler ve salih kimselerden olacaktır.

5- Allah’ın izin vermediği hiç kimseye de şefaat edilmeyecek. Şefaat edilmeyecek kişiler de kafirler ve müşriklerdir. Bunların dışında kalan ve Allah’ın izin verdiği kimselere şefaat edilecektir.

 

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

Kur'an'a göre 'salat' nedir? Semavi Dinlerde Namaz Nasıldır?

İslam’da Ve Diğer Dinlerde Namaz ( Salat ) Nasıldır?

İslam’da Ve Diğer Dinlerde Namaz ( Salat ) Nasıldır? Kur’an’a göre ‘salat’ nedir?  Yüce Allah’ın, …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir