Mehdi / Kurtarıcı Çok. Sorgulayan Yok!

Mehdi / Kurtarıcı Çok. Sorgulayan Yok!

İsimler aslını yaşatır. Sıfatlar isimlere değer verir.

Bazen isim ve sıfatları fazla yüceltmemiz, konunun içeriğini öğrenmemize engel olur ya da, konulara önemsiz bakmamıza sebep olur.

Bu durum iyi midir kötü müdür bilemiyoruz. Doğru tanımlamalar her zaman konunun içeriğini, iyi yanlış tanımlamalar bizi sapkınlığa kadar götürebilir. Buna, hastalığın doğru teşhisi yapılırsa, tedavisi doğru sonuç verir de diyebiliriz.

Yanlış teşhisler ve yanlış tanımlamalar sorunları daha da büyütecektir. Çözümler de getirmeyecektir.

Onun için, isimleri ve sıfatları sorgulamak gerekir.

Bir kavram vardır çoğu dinsel inançlarda olan ve yüzyıllardır çok konuşulan. Bu kavramın adı ” MEHDİ” dir. Dünyanın son zamanlarında ortaya çıkacak, inancı, ahlakı ve sorunları çözüme kavuşturan kurtarıcı demektir genel olarak.

Mehdi gelir mi, gelmez mi, ne zaman gelir veya gelmez bilemem. Ama bildiğim bir şey var ki kendini alanında Mehdi /Kurtarıcı görenler çoktur çağımızda.

Birileri sağlık alanında kendilerini kurtarıcı görürken; diğeri ekonomik alanda kurtarıcı benim der….

Bir başkası cebimizin mehdisi olmaya çalışırken, öbürü şirketinin kasasının mehdisi olması derdindedir.

Her uzman dediğimiz işinin ehli midir Kardeşim !

Prof, Doc. Uzmn, Dr….Hacı,Hoca, Şıh, Melle…. dediklerimiz gerçekten alanlarına hakim midir? Onlar ne kadar, o sıfatlarının  anlamını ve değerlerini taşır.

Uzman dediklerimiz, bizi mi, kendini mi düşünür. O sıfatları / değerleri kim, nasıl onlara verdi…

Son 200 yüzyıldır bilinçli olarak çoğaltılan ve önem atfedilen o kadar çok ‘kurtarıcı” oluşmuştur ki…. her birine ayrı ayrı sıfatlar verilerek yüceltilmişlerdir. Bunların sorgulanması gerek mez mi?

İnanların isimlerinin önündeki sıfatları, çoğaltırsak yanlışlar düzelir mi ki?

Hoca sıfatını taşıyanlar, kul hakkını görmese ”vardır hikmeti” mi diyeceğiz?

Hukukçu, adil olmayan kararları verdiğinde, sıfatının olması, kararlarının Hakk ve Hakkaniyete uygun olduğunu gösterir mi?

Avukat, Para için dolandırıcıyı aklarken, kendi iç dünyasını ve toplumun vicdanını da aklamış oluyor mu?

Fakirliğin erdemini övenlerin,  üç beş ayda zenginleşmesini Allah vergisi olarak mı açıklayacağız?

Sıfatlara ve şekillere vermiş olduğumuz değerler, göstermiş olduğumuz saygı, bizi mükemmel insan yapar mı?

Doğruluk, Dürüstlük, Yetim malı yememek, Kul hakkı yememek, Hakktan hukuktan, adaletten vaz geçmemek….gibi sıfatlar sadece kitaplarda mı olmalıdır? Bunlar soyut olduğu için değer kabul edilmez mi?

Kısaca gereksiz sıfatlar kaplamış her yanımızı. O kadar da gereksiz kurtarıcılar sarmış etrafımızı. Yüreklerini değil ağızlarını ve ceplerini açarak bizleri kurtarma dertlerindeler hepsi de !!!  …..ve bunların her soru ve soruna o kadar çok çözüm anlayışları  var ki…..En sonunda, içimizden de olsa, ayy senin sıfatına…da….çözümüne deee.….deyip geçiyoruz.

Sonuçta ne mi oluyor dersiniz ?

Gerçeklerden çok fazla uzaklaşıyoruz.

Sıfatların övgülerine alışmış insanlar, farklı şaklabanlıklar peşine düşüyor. Dikkat çekmek, yalnızlıklarını kapatmak için gerçekler saptırılıyor. Gerçeğin peşinde olan insanlar da sadece oyalanıyor. Yeter ki düşünmesinler…sorgulamasınlar…görmesinler…bilmesinler…

Bu gerçeklerin geri plana itilmesi toplumsal sıkıntılarımızı, ruhsal çöküntülerimizi ve yalnız kalabalıkları oluşturmaktadır.

Çünkü gerçeklerden uzak her anlatış ve anlayış, çelişkileri beraberinde getirirken, karşımızdakine  ve  yüksek düşüncelere olan güvenimizi / inancımızı sarsıyor.

Sarsılıyoruz. Öyle bir sarsılıyoruz ki ‘ Batsın bu dünya….” şarkısı ile ” yazıklar olsun …” şarkıları arasında ” iki kapı arasındaki han ” yolculuğumuza zoraki  devam ediyoruz……

Zaman Odur ki

Mübarek insanlar veya mübarek olma derdini taşıyanlar, Temel Hazretlerinin yanına toplanmışlar. Arada bir bunu yaparak, O’nun feyizli sohbetlerinden faydalanmaya çalışıyorlardı.

Bu gibi yerlere gidenler, özelde, kendi fikir ve düşüncelerine kılıf bulmak, genelde sosyalleşme amacını taşırdı….

Ortam gayri resmi olduğu için, sohbetler de sıcak olur, herkes fikir ve görüşünü sunar, çayın sıcaklığı ile ortamın sıcaklığı birbirini dengelerdi.

Böyle bir akşamda konuşmalar bitmiş, çayın bulaşıkları kalkmış, soru cevap kısmına gelinmişti…..

Yeniler ve eskiler iç içe….Son doğan mı yeni, ilk doğan mı yeni?  Sonrası mı güzel, öncesi mi….bunlar  da düşünceler, duygular gibi ayrı bir muamma….

….

Sohbette bulunan Dursun,  Temel Hocanın konuşmalarından etkilenmiş ve  merak ettiği bir soruyu sordu:

  • Duydun ki, benim Hocam, havada uçuyormuş. Gerçi görmedim ama öyle diyorlar. Sizin de öyle özellikleriniz var mı Hocam!

Temel Hoca: Evladım! Hocanız kuş mu ki havada uçsun. Kanatlı hayvanlar uçar. Henüz kanat taktırma ihtiyacım oluşmadı. Çok şükür ayaklarımız vardır…..

İdris durumu farklı bir yere çeker:

  • Benim Hocamın da su üstünde yürüdüğü söyleniyor hocam. Gerçi ben de görmedim ama inanırım. Heybetinden insan çekinir. Yalan da konuşacaklarını sanmıyorum. Sizin de öyle özelliğiniz var mıdır!

Temel Hoca: Evladım Hocanız saman çöpü mü ki su üstünde yüzsün. Odun tarzı malzemeler su üstünde yüzer. Çok şükür yüzmeyi biliyoruz. Havuzlar pahalı. yaz gelince  deniz kenarlarında, zenginlerden arta kalan yerler olursa  bizde yüzüyoruz

İllez, gün görmüş gazilerdendi. Temel Hocayı birazda sıkıştırmak için başından geçen bir olayı Mehdiye bağlamıştı bile….Hocam, ben Kore’de savaşıyordum. Zor durumdaydım. Hocamdan yardım istedim. O da düşman üzerine kum bulutu gönderdi. Çok şükür kurtardı beni. Sizin de böyle fırtınalar oluşturma özelliğiniz var mı?

Temel Hoca, gülümsedi. sakin bir şekilde ironik cevapladı: Demek ki hocanız mübarek Amarikan hocalarından….Çünkü biz orada Amerika adına savaştık.  Amerika ne zaman İslamın savunucusu oldu da mübarek zatlar yetiştirdi….

O sırada boynunu bükmüş bir vaziyette bekleyen Şakir soruları çok farklı boyuta taşıdı:

  • Çok şükür hocam benim öyle saçma sapan düşüncelerim ve inanışlarım yok. Ben çok büyük bir sorumluluğa hazırlanıyorum. Onun için aslında yanınıza geldim.  Düşünce ve fikirlerinizle bana yardımcı olmanızı istiyorum.

Temel Hoca garip inanış ve sorulardan sonra aklı başında birisine cevaplayacağım düşüncesinde: Hangi sorumluluğa hazırlanıyorsun Şakir Kardeşim ? dedi.

Şakir:

  • Mehdi olup İsa efendimize yardımcı olmak istiyorum. Dünyanın durumu, insanların durumu hiç iyi değil… ne yapmalıyım Hocam?

Temel Hoca hiç istifini bozmadı. sakince cevapladı:  Hımm.! O zaman. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde inzivaya çekilmen lazım.

Şakir:

  • Beni zorla oraya götürdüler ve  gittim Hocam. Orada dört mehdi var. İki tane de isa var. Hepsi kafayı yemiş. Ben de oradan kaçtım, bir parka çadır kurdum. Orada davet çalışmalarına başlamayı düşünüyorum. Hem bu işlerde çok para var. Geçinmek te zor. bu işlerde çok para kazanıp, fakir fukaranın ihtiyaçlarını gidererek çevremi genişletmeyi düşünüyorum.

Temel Hoca, baktı ki, din adına, palavralık, maskaralık, sahtekarlık, şaklabanlık  düzenbazlıklar yapılıyor….

  • Arkadaşlar! Gerçek hoca, peygambere benzeyendir. Zulme engel olan, zalime boyun bükmeyendir. Ne durum ve şartta olursa olsun İnsanın özüne uygun olanı söyler, ayetleri hadisi ortama göre uydurmaz. dobra dobra doğruyu söyler. bunları söylerken de menfaat devşirmez….Bahsettikleriniz ve diğerleri, Filistin’de, uzak doğuda, Kafkaslarda  ve diğer yerlerde Müslümanlar zulme uğrarken neden ellerini taşın altına sokmazlar… Neden Peygamber gibi sahabe gibi halk gibi yaşamazlar da, firavunlar…nemrutlar gibi saltanat yaşarlar…….böyle konuşurken; umuttuğu bir soruyu hatırlamış gibi Ali:
  • Hocam, Malum kurban geliyor. Geçen gün bir ilahiyatçı kurbanı gereksiz gördü. Hacc’ta kesilen kurbanların da Amerikan askerlerine gittiğini söyledi… Hatta horozdan tavuktan da kurban olur. Yeter ki niyetiniz sağlam olsun deyince…sinirlenen Temel hoca:
  • Evladım! Onu diyeni yakala, kümese sok. altına da yumurta koy sana civciv yapsın….Çok horoz var ama anlaşılan toplumsal olarak çok protein ihtiyacımız var. Yumurta önemli….

Fıkradan Anladıklarımız

  1. Sıfatlar Yada isimler insanlara otomatik bir otorite veya bilgelik kazandırmaz.
  2. Toplumsal sorunlardan ancak iyi niyetli eğitimle kurtulmak mümkündür.
  3. İnsanların duyarsızlığı ve sorgulamayışı onların yönetilmesini ve kandırılmasını kolaylaştırır.
  4. Birçok kurtarıcı gözükenler egolarının ve menfaatlerinin peşindedirler.
  5. Hikaye ve olağanüstülüklere inanmak gerçekliklerden kaçmak ve korkaklıktır.
  6. Dini ve sosyal gerçeklerden kaçanlar büyük insanlar olmadıkları gibi kurtarıcı olarak görülmemelidir.
  7. İyi niyetle yaptıklarımızın da sonucunu görmek ve düşünmek zorundayız. yoksa sadece iyi niyet bizi kurtaramaz.
  8. Sıfat ve isimlere aşırı değer verilmemelidir.
  9. Toplumda herkesin sorumluluğu vardır. Devleti yönetenler, lider konumundakileri de kontrol etmelidir. Yoksa gerçeklerden uzaklaşılır.
  10. Toplumları kontrol etmenin en kolay yollarında birisi onları hikayelere ve mitolojilere inandırmaktır.
  11. İnsanların önem verdikleri dereceler bildiklerine göre değişir. Soru sormak öğrenmenin ilk adımıdır.
  12. Doğru insanı bulunca, doğru sorularla bilgilerinden faydalanmalıyız.
  13. Kurtarıcı olarak gördüklerimiz gerçekten kendilerini mi bizi mi düşünür?
  14. Beyin bir donanımdır herkeste vardır. akıl bir yazılımdır herkeste yoktur. Akıl beyni çalıştırma ve bilgileri kullanma biçimidir.

 

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

Konuşursam Varım!

Konuşursam Varım! Değer dediğimiz nedir acaba! Değeri belirleyen; Konuşmak mı? Ses mi? Söz mü? Düşünmek …

2 Yorumlar

  1. Çok güzel hem güldüm hem düşündüm..İçimizde iki insan varmış biri yaşayan biri izleyen .Siz de izleyen insanın sesi oluyorsunuz kaleminize sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir