Neyleyeyim! Ambara Fare Dadandı Anam Babam!

Neyleyeyim! Ambara Fare Dadandı Anam Babam!

‘’Bir yerde fare varsa orada hırsız vardır’’ Demiş büyüklerimiz.

Böyle olmaz, katılmıyorum deme hakkınız var elbette. Gelirlerimiz olduğu halde, giderlerimizi karşılamıyorsa ve gelirler hesaplanandan az çıkıyorsa bir yerde kaçak vardır ya da gereksiz harcama vardır.

Mesela, bir ambar deposunda, kapıları kapalı olduğu halde, eksilme varsa, delik vardır. Aman efendim, bir haşere veya bir fare depoyu bitiremez ya! diyebilirsiniz. O farenin eşi ,sevgilisi, babası ninesi teyzesi…velhasıl sülalesi varsa durum değişir. Fare hırsızlığını gizli tutsa da, çalışmadığı halde farenin lüx arabaları, evleri yatları varsa, fareyi görenler derler ki;  bu nereden nasıl kazanıyor! Ve görenlerin, bilenlerin zamanla fareye ortak olmayacağını kim garanti edebilir. ‘’Beni de beslemezsen söylerim!’’ mantığı ambardaki buğdayların zamanla ciddi miktarda azalmasını sağlayacaktır.

Madem kaçak var. Orayı tamir ettirelim de diyenler olacaktır. Eğer deponun sahibinin veya bekçisinin gözü aç ise Allahtan korkmuyorsa o deliği ya yarım kapatır ya da farenin tekrar açabilmesi için basit bir şey yapar. Mesela, oraya hiç kedi yaklaştırmaz. Haşere ilacı da koymaz. Arada fare yakalansa da etkili ve yetkili olan, o fareyi, biraz daha besler eğitir ve ‘’bu işi gizli yap’’ diye salıverir.

Buradaki buğday ambarı  bir dükkan veya işletme-şirket olabilir.

Dernek olabilir.

Muhtarlık, belediye ve dahi devlet hazinesi de olabilir. Eğer ambarın yöneticisi- idarecisi, farenin ve sülalesinin buğday çalmasına müsaade etmişse, ortamı da ona göre ayarlayacaktır. Çünkü o da insandır. Göz göre göre kimsenin malının alınmasını istemeyecektir.

Bunun için reklamlar ve tanıtım çok önemlidir. Atalarımız ‘’aynası  işidir kişinin, lafına bakılmaz’’ der

Biz fıkramıza geçelim…

Zaman Odur ki

Dede, torununa anlatıyordu:

-Çok eski zamanlarda bir ülke varmış torunum…

 Coğrafi konumu o kadar güzelmiş ki bu ülkenin, bütün ülkelerin ulaşmak istedikleri ‘’kızıl elma’’ymış orası. Denizlerle çevrili, gölleri, ovaları, dağları bol. Her türlü meyve ve sebze de yetişiyormuş. Çünkü bütün iklimler o ülkede oluyormuş. Yeraltı zenginlikleri de çok. Denizlerinde çeşit çeşit balıklar, ormanlarında rengarenk kuşlar, ovalarında binbir tonlarda ve kokularda çiçekler ve üzerlerinde bal yapan arılar varmış. Kelebekler gün boyu dans ediyorlarmış….

Böyle zengin bir ülke işte. Ancak gel gör ki o ülke fakirmiş. İnsanlar çalışıyor çabalıyor, karınlarını zor doyuruyorlarmış. Nüfusun çoğu sefillik içindeyken çok az insan şen şakrak içinde yaşıyormuş..

Güzel hayaller canlandıktan sonra , hüzünlü durum yüzüne yansıyınca dedeye, torun dayanamamış:

-Neden böyle  olmuş dede:

-Çok sebep var. Lakin sana sadece bir örnek vereyim, sen anla torunum.

-Anlat dede.

O ülkede devlet,  ihale ile işlerini yaptırırmış. Kim az paraya işleri yaparsa o ihaleyi kazanırmış. Bir gün bir buğday deposu inşaatına karar verilmiş ve patronlardan teklifler alınmış.

İhale komisyonu toplanınca iş adamları tekliflerini sunmuşlar sırasıyla…

Birinci iş adamı. Demiş ki:

-Ben bu depoyu 5 bin altına yaparım. Bunun;

-bin altınını devletimize, ruhsat, vergiler ve resmi işler için, iki bin altın taşı demiri betonu ve diğer ihtiyaçları için. Bin beş yüz altın da işçilik için kullanırım. Beş yüz altında ben kazanırım demiş.

-İkinci iş adamı girmiş heyetin odasına. O dört bin altına yaparım demiş. Nereye ne kadar harcayacağını söylemiş ve dosyasını bırakıp çıkmış.

-Üçüncü iş adamı girince o da ben ambar deposunu altı bin altına yaparım deyince ayrıntılı dosyasını sunmuş ve çıkmış.

Patronlar sıra sıra girip çıkmışlar. Dört bin ile 7 bin altın arasında sunmuşlar tekliflerini.

Onuncu sıradaki ve son iş adamı da girmiş içeri. Ve teklifinin 25 bin altın olduğunu söylemiş.

Heyettekiler şaşırmışlar:

-Sen delirdin mi. Senden öncekiler dört ile yedi bin altın arasında teklif verdiler sen 25 bin altın diyorsun. Nerede nasıl bu altınları harcayacaksın…

İş adamı gayet sakin. Malzemenin  kalitesinden, işçiliğin güzelliğinden, madernizm ve batı normlarından…devletin kutsallığından, yetim ve öksüz hakkından….gibi süslü cümleleri kullandıktan sonra demiş:

25 bin altının

;5 bin altınını benden önceki ihaleye girenlere dağıtacağım.

1 altın resmi işlere harcayacağım

3 bin altın malzemelere vereceğim

1 altın işçilere yeter. Gözleri açılmasın ve devlete hep muhtaç kalsın.

5 bin altın siz değerli heyetimize vereceğim. Ve sizin farelerin beslenmesine faydalı olacak deliklerde harcayacağım.

5 bin altın da sizin sevdiklerinize hediye olarak dağıtacağım.

5 bin altın da bu kadar uğraşmamın karşılığında ben kazanacağım..

….

-Ve ihaleyi evladım 25 bin altına yaparım diyene vermişler.

Ama dede bu bir soygunculuk.

-Bu sadece bir masal evladım

Fıkradan Anladıklarımız

  1. Minareyi çalan kılıfına uydurur.
  2. Rüşvetin diğer adı hediyedir. Hediyenin güldürmediği yüz yoktur.
  3. Hiçbir büyük hırsızlık, gayri resmi yapılmaz
  4. Ekmeği ile meşgul olan insan, ekmeğinin gitmesinden korktuğu için çoğu olumsuzluğu sorgulamaz.
  5. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkardığı gibi, insanı da para, makam ve mevki hırsı insanlıktan çıkarır
  6. Bir fikrin,düsuncenin, izm’in artistligini yapanlar, artik parmagini yalamiyor, petegi butun götürüyor.

 

 

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

Romantik Bir Aşk Mektubudur!

Romantik Bir Aşk Mektubudur! İkinci dünya savaşına ( 1 Eylül 1939 – 2 Eylül 1945) …

2 Yorumlar

  1. İyi niyeti suistimal etmenin kıvrak zeka olarak algılandığı bir ülkenin zekaya değil ahlaka ihtiyacı vardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir