O Taksit Bitti! Sıradaki Sevsin Artık Bizi!

O Taksit Bitti! Sıradaki Sevsin Artık Bizi!

Güzel hayallerimiz vardı eskiden.

Sırtımızı toprağa yaslayıp, yıldızları sayarken, neler satın almaz neleri yapmazdık ki. Yollar yapardık dümdüz olan, virajları olmayan. En son virajlı yoldan uçmuştu köy arabası. Arkadaşlarımız ondan babasız kalmıştı.

Uçsuz bucaksız köprüler yapardık. Ücretsiz olan. Okula giderken karanlıkta kalmasın çocuklar diye. Okul dönüşü korkunç olurdu yollar.

Karlardan şeker fabrikaları kurar, o şekerler ile anneler helvalar yapardı çocuklara.

Çocukluk işte daha ne hayallerimiz olurdu gökyüzüne bakarken. Her insan, yıldız gibi değerli derdik. Karanlıkları aydınlatırdı saf ve yürekten olursa duygu ve düşünceleri derdik.

Hep başkası olurdu hayallerimizde. Ben yoktu. Büyükler şeytan demişlerdi ‘’ben’’ için. Onun için ‘’biz’’ vardı. Çünkü bizdik. Sen, ben, o, biz. Hep birlikteydik. Hepimizin annesi babası vardı ve biz  insandık sırtımız toprakta yüzümüz gökyüzüne dönük, gözlerimizle yıldızları sayarken…

Büyüdük yıllar içinde. Çok şeyler öğrendik okullardan, kitaplardan, şehirli insanlardan…..

Irklar varmış, gruplar varmış, cemaatler, tarikatler varmış, daha bilmem ne gruplar….her gurup diğerinin düşmanıymış. Öyle olmalıymış mış mışş…

Fakirlik ve zenginlik olması gerekiyormuş. Hizmet edilmek zevkmiş. Hizmet etmek de zevkmiş miş mişşş….

Büyüyünce yollar yaptık…. Dümdüz ve virajsız.  Ama o köylülerin oralarda gidecek arabaları yoktu oysa.  Ama övünüyorduk. Köprüyü, yolları biz yaptık diye….

Uzun uzun köprüler ve tüneller yaptık sonradan. güzel paralar kazandıran….

Fabrikalar da kuruldu zamanla  ve eller değiştirdi yine zamanla…

Yine sırtımızı toprağa dayadık. Ama artık farklıydık. Güneş gözlüğümüzü taktık. Yıldızlar yoktu ve sadece karanlık vardı. Aydınlık mı? O sadece ”ben”.

Biz yoktu artık hayallerde. Her şey benim olmalı. Herkes bana hizmet etmeli…  o eskinin hayallerindekiler fabrikalarda çalışmalı, yollarda inşaatlarda çalışmalı, güzel hayaller kurana hizmet etmeliydi. Çünkü ”güzel”in’’ de tanımı değişmişti.

Hizmet edenler çok olmalı ve edilenler  de az olmalıdır.

Büyük kitaplar böyle yazıyordu. Dünyada en değerli şey Kapital ( Para) değil miydi. Hayır diyenler yalancıydı.

 Kapital için her şey mubahtı.

Parayı ön plana alan siteme de Kapitalizm diyordu kitaplar…İnsan da önemliydi ama. o para getirecekse önemliydi. yoksa çok da anlamı yoktu.

Emeğin sömürülmesine dayanan bir ekonomik sistem değil miydi bu . Birileri sürekli kazanacak ve biriktirecek. Birileri de onları övecek sadece.

İnsan, paraya, harcamaya, zevke, yemeye, içmeye alıştırılacak. Kolay kolay paralar verilerek devamlı çalışmaya mahkum edilecek. Böyle olunca zenginlerin nasıl kazandığını düşünmeyecek ama devamlı zenginlik hayali ile zenginlere köle gibi çalışacak….

Borçları olacak her zaman. Borç yiğidin de kamçısı olacakmış bir de. 

Kazancından fazla harcayacak her zaman. Aldığı ürün ile çevresine üstünlük havası atacak cahilce…

Fazla parası yoksa da kolay paralar kazanmanın yollarını bulacak. Mesela hırsızlık gibi, yalakalık gibi veya gayri meşru denilen kazanç yolları gibi.

Çocuklar  ne yazık ki kirlenerek , kirletilerek büyütüldü. Oysa ne güzel temizlik reklamları yapılıyor ve kirlenmek güzeldir diyordu.  Anlayamadık uzun süre zihinlerin, hayallerin kirletildiğini…

Uçlar yaşanmalıydı artık. İnançlı inançsız fark etmiyor.

Kapitalist veya kapitalist olmayan diye iki sınıf yetiyordu. Sadece evet ve hayır.

Yaşamak ve ölüm gibi bir şey belki de bu….

Yaşamak için kapital ( para) veriyordu insan ve harcıyordu …

Ölünce de kapital (para)  veriyor ve harcıyordu günahları için….

 

Zaman Odur ki

 

Temel, çocuk ve anne ürünleri satan dükkandan içeri girdi. Ezile büzüle elindeki kağıdı çıkardı. Ağır adımlarla deri koltukta oturan, gülünce dişlerinin arasındaki salatalar gözüken adama doğru yaklaştı:

Avını yakalamış akbaba misali, yıllardır oraya gelen Temel’e nedense, farklı yaklaştı bu defa:

Abi nasılsın.  Çay alır mısın!  ( ‘’Abi’’ deyince içi eriyordu Temel’in. Sanıyor ki gerçekten abi diyor.)

Kahve zenginler içindi…

Şu lazım mı, bunu vereyim mi, şunu verelim mi dese de Temel, sakince, ihtiyacı olmadığını söyler. ( Diyemez ki! 3 liralık ürünü 30 lira yaptınız. Doymadınız mı Utanmadan bir de kibarlık yapıyorsunuz!…….) İç dünyası ile dış dünyası farklıydı  şimdi. Yıllardır gel git fiziken ve pisikolojik olarak yorulmuştu artık Temel.

-Bebek arabasının son taksidini ödeyecektim.

-Bitti mi taksitlerin.

-Çok şükür bitti.

-Hadi gözün aydın ! Çocuk nasıl iyi mi. Büyüdü mü biraz!

-İyi çok şükür büyüdü. Yarın nişanını yapacağız İnşallah. Biraz da mobilyacılar sevsin bizi değil mi!

 

Fıkradan Anladıklarımız

  1. İnsanları taksitlendirmek kapitalizmin bir oyunudur. İnsan rahat edeceğim zanneder iken zamanının ve enerjisini ürünlere hizmet etmeye bağlar.
  2. Bugün kolay gibi gözükeni bizi yarın zorlayacaktır.
  3. Kapitalizm önce üretir , sonra onu ihtiyaç haline getirir. Öyle kampanyalar ve cazip teklifler ile sana sunar ki alırsın ve ömür boyunca taksit ödersin. Taksit bittiğinde de zaten aldığın ürün ya bozulmuştur ya da demode olmuştur.
  4. Reklamlar kandırır.
  5. Bir insan sizi övüyorsa muhtemelen sizden menfaati olacaktır veya vardır.
  6. Eğitim ve kötü insanlar saf olan duygularımızı kirletir
  7. En kötü kirlilik ruhların kirlenip bencil olmamızdır.
  8. Parayı sevenler insanı bozuk para yerine bile almazlar.

Şu Yazıya da Bakabilirsiniz

Neyleyeyim! Ambara Fare Dadandı Anam Babam!

Neyleyeyim! Ambara Fare Dadandı Anam Babam! ‘’Bir yerde fare varsa orada hırsız vardır’’ Demiş büyüklerimiz. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir