Rizeli, Gayserili ve Diyarbakırlı Ölürse…!
Bu yazımızda, toplumlarda, ahlaki sorun olan bazı kavramlardan bahsedeceğiz.
Ahlaki sorun diyoruz. Çünkü ahlak sadece dar alana hapsedilecek bir şey değildir.
Mesela, rüşvet bir ahlaksızlık örneğidir.
Günümüzde rüşvet yemeyen, çalıp çırpmayan, dolandırmayan, hırsızlık, üçkağıtçılık yapmayan namuslu ve dürüst, kişilere, aptal, enayi, deli, manyak, salak gözüyle bakılıyor.
Rüşvet yiyerek, hırsızlık, kaçakçılık, üçkağıtçılık yaparak, halkı ve devleti dolandırarak köşeyi dönenler ise, toplumun en muteber, en saygın kişileri oluyorlar.
Çalışkan, dürüst, onurlu olmak değil; rüşvetçi, hırsız, dalkavuk, dolandırıcı olmak önemli hale gelmiş. Büyük bir ahlaksızlık olan Rüşvet, ne yazık ki siyasi yozlaşmışlığın da en belirgin özelliği olmuştur.
Adı şekli ne olursa olsun, alanın ve verenin lanetlendiği bir durumdur rüşvet…
Dindar gözükenlerin de buna meyletmesi ise dine inanmadıklarının da bir ifadesi değil midir?
Gerçi onlar buna ayrı kılıflar bulmuşlardır…. (Hediye almak ve vermek sünnet gibi…Akrabayı kayırmak sevap gibi…Uydurma hadisleri de haliyle boldu bükesimin….)
Ahlaki sorunlara rüşvetin yanında adaletsizliği de örnek vermek mümkündür.
Adaletsizlik de büyük bir ahlaksızlıktır. Peygamberimiz; ‘’Adalet güzeldir. Devlet yöneticileri adil olur adaletli davranırsa daha güzeldir’’ der.
Ne kadar adiliz gerçek yaşamda.
Kuşların değil; sürüngenlerin gökyüzüne hakim olduğu bir dünya ne kadar adil olabilir ki…
Ve biz, ne kadar adaleti arıyoruz. ‘’Adalet mülkün temelidir’’ der dururuz. Gerçekten buna inanıyor muyuz?
İnanıyorsak neden haksızlıklar var?
Neden sessiz çığlıklar var?
Aslında hepimiz biliriz ki adalet toplumun nefes borusudur. Adalet olmadığı zaman insanlardan oluşan, toplumlar ölür. (İnsan ve hayvan toplulukları, bitki toplulukları ölür)
Toplumlar kargaşa ile ölür. Yanarak, yakarak ölür.
Adalet olmadığı zaman haksızlığın her çeşidi zirve yapar.
Haksızlık, ahlaksızlık değil midir?
Adaletin olmayışıdır değil midir bu.
Bir insana yapılan haksızlık aslında o toplumun geneline yapılmış bir tehdit değil midir?
Kendi menfaatimiz ve kendi rahatımız için, başkasının ( başkalarının ) hakkını yemek bize ne kadar rahatlık sağlayacaktır.
Bir çok insan haksızlık ve adaletsizlik veya rüşvet yok diyebilir. Bunların olup olmadığını vicdana sorarak anlamak mümkündür.
Hiçbir olumsuzluk rüşvetle düzelmez. Başkasından medet umarak düzelmez…
Bizler, iyi olup, doğru ve doğruluk için, hak ve hukuk için, insan ve insanlık için mücadele ettiğimizde düzelmeye başlayacak ve kötü kokular ve ahlaksızlıklar bitecektir.
Eğer biz mücadele etmez isek, insanları sınıflara ve kamplara ayıracağız ve biz hep haklı olacağız öyle mi?
Zaman Odur ki
Diyarbakırlı, Kayserili, ve Rizeli, hızlı araba kullandıkları için, trafik kazasında ölür. İyi arkadaştırlar.
Siyaset farklı fikir ve düşünceler ile bunları ayırmaya çalışsalar da zeki ve akıllı oldukları için, arkadaşlıklarını devam ettirmişlerdir.
Bunlar ölünce, aileleri mezarlarını da ayırmaz. Yan yana aynı mezarlığa büyük ve acılı bir törenle, ağıtlar zılgıtlar eşliğinde gömülür.
Ölümlü dünya. Burada kalıcı değiliz. Ya güzel atlara binip gideceğiz yada eşekler ile sürünüp götürüleceğiz. Allahım, gidenlere ve kalanlara merhamet eylesin.
Ölümün de güzelini istiyoruz Yaratandan.
Fıkra bu ya!
Biz zaman sonra bizim Rizeli, mezardan çıkar.
Üstündeki toprakları silkeler. Önce herkes korkar. Hortlamış mı bu diye. Gerçekten yaşadığı anlaşılınca, elbise getirilip giydirilir ve köy kahvesinde, oturtulup, sorular sorulur ve cevapları alınır.
Meraklı toplumuz. Her şeyi sorgularız. Allah’ın soracağını da devletin soracağını da eşin soracağını da biz sorarız insana….
Kahve hanede meraklı gözler ve bakışlar arasında, başlar farklı farklı sorular…..
Ve ayrı ayrı cevaplar..
Son bir soru ve cevabı ise şöyledir:
-Yahu hemşerum! Sen öldün. Nasıl oldu da geri geldin. Sen orayı anlat hele.
-Öbür tarafta da geçici yerdeydik. Biz dünyada iyi ve güzel arkadaş olduğumuz için, bize geri gelme hakkı verdiler. Bizim ülkeden ölenler, köşe başına yerleşmişti. Haliyle bizimkiler olunca, rüşvet haksızlık fazla oluyor bilirsiniz.…
-Dolar da yükselince, köşe başındakiler hepten yoldan çıkmış.
-Dünyaya biz de döneriz umuduyla her şeyi dolar üzerinden yapıyorlar. Para biriktiriyorlar. O para ile cami yaptıracaklarmış. Sanki bilmiyorlar, sidikle abdest alınıp namaz kılınmayacağını. Ben, 5000 dolar rüşvet verdim. Çıkarttılar beni dışarı….
Madem öyle çıkma imkanı vardı da öbürleri neden çıkmadı?
-Bizim Kayserili pazarlık yapıyordu. En son 3800 dolar teklif etti. Kabul edilmedi. Nasıl anlaşırlar bilmiyorum.
Ya Diyarbakırlıya ne oldu?
-He o mu! O ben para mara vermem. Devlet suçludur. Benim yerime devlet versin deyip yatıyordu orada.
Fıkradan Anladıklarımız.
- Can çıkar, huy çıkmaz. Bazı insanların, imkanımız olsa, böyle yapmayız, demeleri çoğunlukla gerçekçi değildir.
- Bir toplumu yok etmenin en güzel yolu, o toplumu farklı isimler veya sıfatlar altında parçalamaktır.
- Balık baştan koktuğu gibi, kokuşmuş bir göl baştan temizlenir.
- Kötü alışkanlıklar ve kötü özellikler güzel sonuçlar getirmez.
- Temiz temizi çağırır. Kötü, temizi kirletir.
- Zor durumda da olsak pazarlık yapılmalıdır. Çünkü ticaretin de ahlakı kalmamıştır.
- Devleti suçlu görmek bizi suçsuz kılmaz.
- Biz birbirimize muhtacız. Bize dışarıdan müdahale edilirse birbirimizden ayrılırız.