Sana, Bir İnek Hediye Etsem Kabul Eder misin Güzel İnsan!
Din ne güzel…
İnanmak Yaratan’a ne güzel…
Sahipsiz olmadığını bilmek, ne büyük bir güven…
Haksızlığa uğradın…
Canını incittiler…
Gülünü soldurdular…
Kelebeğinin kanadına dokundular…
Yalnız kaldın…
Mahsunlanma…
Üzülme…
Başını okşayacak olanın var…
Seni sarıp, sarmalayıp, “sen benim kulumsun” deyip, gözlerini silecek olanın var…
Bilirsin!
Biz Allah diyoruz O’na. Bazıları, “Tabiat, Tanrı, Gad, İlah, Yehova, Hüda,Elah,Aloho,…..dese de…
Sahipsiz değilsin!
…..
Hesaba çekileceğini unutmadığın sürece din ne güzel…
İnanmak ne güzel…
Bazen de dindarım diyenler ne kötü…
Seküler anlayışa inanıp, özünden uzaklaşanlar…
Camilerde saf tutup, Cem olamayıp, haksızlık yapanlar…
Sakalını, cübbesini, örtüsünü, kazanç kapısı görenler…
Kapitali din dışı görüp, kapitalizmi zirvesinde yaşayanlar…
Ya din adına, dinden faydalanmaya çalışanlara ne demeli ki Caaan…
Haksızlıklar, hukuksuzluklar, rüşvet, torpil, yalan konuşmak, emanete ihanet etmek, sözünde durmamak, kul hakkı yemek… acaba din midir! Dindarlık mıdır!
Temizlenmek acaba sadece su ile mi olur!
Pişmanlık, gözyaşı dökmek, kul hakkına kefaret midir!
Malımızın, mülkümüzün, acaba ne kadarı emeğimizin karşılığı!
Din çok güzel….
Sanırım, dini kullanmak çok kötü…
Zaman Odur ki
“ Ne yaparsan yap, yine gel…diyen Mevlâna ile “ Kötüysen, kötü olacaksan gelme…diyen Hacı Bektaşi Veli arkadaştır. Veya aynı dönemde yaşamışlardır.
O dönemde yaşayan bir adam, haram yollardan para kazanmıştır. Ama daha sonra pişman olmuştur. “Ben bu kazancımı nasıl helale çevirebilirim” derdine düşmüştür.
Haram yollarla kazandığı “ineğini” bir dergaha bağışlamak ister.
Amacı haram yolla kazandığı bu ineği elinden çıkararak, kendini temize çıkarıp Allah’ın yanına temiz gitmeyi arzular.
Dergahlarda, o zamanlarda, aşevi olduğu için, “halktan aldığım halka gitsin” mantığını taşır adamcağız.
İneği alır, Hacı Bektaşi Veli’nin dergâhına gider. O’na derki:
—“Ben bu ineği haram yol ile kazandım. Dergahınıza bağışlıyorum. Kabul eder misiniz?
Hacı Bektaşi Veli:
—Biz bu ineği kabul edemeyiz. Çünkü, bu ineği kazanış şekli , helal değildir. Müritlerimize, aşevimizdekilere, çevremizdeki insanlara, haram yediremeyiz. Hesabını ALLAHA VEREMEYİZ!
Adam, ineği alır, bu defa Mevlevi dergâhına götürür. Aynı durumu ifade eder ve ineği bu dergaha kabul edilir. İneğin sahibi şaşkın şekilde bu defa Mevlana’ya şöyle der:
—Ben bu ineği, Bektaşi dergahına götürdüm, haram diye kabul etmediler. Ama siz kabul ettiniz. Bunun nedeni nedir?
Mevlâna şöyle cevap verir:
—Biz bir karga isek, Hacı Bektaşi Veli, bir Şahin gibidir. O güzel insan, öyle her leşi yemez. O temiz olanları kabul eder. Onun için hediyeni o kabul etmedi, biz kabul ettik.
Adama bu cevap ilginç gelir. Bu defa Hacı Bektaşi Veli’nin yanına gider tekrar. Mevlana’nın dediklerini ona aktarır. Hacı Bektaşi veli ise şöyle der.
—Bizim gönlümüz bir su birikintisidir. Senin ineğinin leşi bu suyu kirletir. Mevlana’nın gönlü ise okyanus gibidir. Senin ineğin gibi, binlerce inek leşi onun gönlünü kirletemez. O güzel insan onun için ineğini kabul etmiştir.
Fıkradan Anladıklarımız:
- Haksızlıkla elde edilen her şey haramdır ve bir leştir.
- Insanların yapmış oldukları yanlışlar, dine mal edilemez.
- insan kendisine verilen her şeyi sorgulamalıdır. Kaynağını öğrenmelidir.
- din güzel ahlaktır.
- haksız kazanılan her kazanç acizliği ifade eder.
- dinin özünü bilen insanlar kaprislere girmez ve komplekslere düşmez. Dini şekilcilik olarak algılamaz.
Nereye gideceğini bilen bir şekilde doğru adresi buluyor.
Kaleminize sağlık