Ahiretlik Bir Aşk Bizimkisi
Uçsuz bucaksız Araban Ovasını arkalarına almışlardı. Önlerinde tarlaları sulayarak kanı çekilmiş ırmak akıyordu, tabanını yalaya yalaya. Irmağın içinde can çekişmelerini gördükleri balıkları seyrediyorlardı diğer taraftan. Karşılıklı taşlara oturmuşlar, can çekişen duygularını söyleyemeden, uzun süre başları önlerinde beklediler. Sessizliği Kerim öksürerek bozdu. Nasıl anlatsın, nasıl ikna etsin. Günlerce uğraşmıştı oysa. Çaresizlik boğazında düğümlerken kelimeleri:
-Olmuyor. Sensiz geçen anlarımın acısı aha da şuram da, şu balıklar gibi oldu. Can çekişiyor sensizlikten. Eliyle sol yanını göstererek. Duygularım ille de sensiz olmaz der. Kanım sensin. Canım sen. Sensiz nasıl ben gürleyen bir ırmak olurum. Yaşamak yük olur.
Taşıyamaz omuzlarım. Bırakamam seni. İsteme benden ayrılık.
– Sevgi bu mudur sadece Kerim. Sevgi, sevdiğine saygı duymak değil midir? Ve sevmek saygıdan geride değil midir? Saygı sadece büyüge değer verdiğini gösterip ellerini öpmek, dokunmak mıdır? Ve bilmez misin saygı, değeri paha biçilmez olan her şeye anlayış göstermek, değil midir? Ve saygı makamların en yücesi değil midir? Aşık olan sevgiyi, saygıyı daha iyi bilmeli değil midir? Bilirim elbet sevdiğini. Benim de içimde yangınlar yok mu sanırsın. Aha da şu ırmak çağlayan olsa söndürür mü içimin alevlerini. Kusura bakma sorgular gibi konuştum.
– Ben sensiz olmadan yapamam Ayşe. Sen olmadan nasıl yaşarım. Görmeden, dokunmadan. Bu gökyüzünü görmeyen göz, nasıl gözlere şenlik verir. Sen, benden en zoru istiyorsun. İmkânsızı istiyorsun.
– Sevmek bedene sahip olmak değildir Kerim. Sevmek anlayış göstermektir. Sevdiğine zarar gelmesin diye çırpınmaktır. Kabullenmektir, imkânsız gibi görünenleri. Bazen de imkansızları. Nice sevenler var. Ayrı yerlerde yaşayan, ama gönülleri bir olan. Biz iki kültürün farklı insanlarıyız, iki dağın ayrı ayrı iki tepesiyiz. İki ayrı iklimde yetişen çiçekler gibi. Aynı dalın çiçeği olamayız biz. Ailelerimiz birbirine düşman.
Bizim birbirimize bağlantımız imkânsız derken, ikisinin de gözlerinden yaşlar akıyordu.
Kerim, İlle de sen derken, Ayşe, ille de sensiz diyordu. Ayrı sevgi nasıl olur.
Kerim;
Ben başkasıyla, sen başkasıyla, Bu nasıl aşk olur. Ve bunun adına nasıl saygı denir. Bunu ben nasıl kabul ederim. Ölümüne seni seviyorum. Sensizliği bir anlık bile düşünemeyen ben nasıl Ayşe ’siz bir ömür geçiririm.
O sırada Ayşe’nin küçük kardeşi suyu bitmiş bir balığı sudan çıkarıyordu. Balık ağzını açtığında nefes alamadı. Gökyüzü ona can veremedi. Ayşe:
-Balığı at ırmağa Çıpırım! diyerek seslendi. Çocuk sözü dinleyip balığı bıraksa da suyun üzerinde sırtı dönük gitti bilinmezlere. Yine dalmışlardı sessizliğe. Bu defa sessizliği Ayşe bozdu:
– Kerim! Sen Küpçülerin Mehmet Emmiyi biliyor musun?
– Elbette.
– Onun bir sevdiği olduğunu da biliyor muydun?
– Sevdiği kim olacak. Elli yıllık eşidir. Huriye Teyze beni de sever. Mehmet Emmiyi de sever. Annem hep onlardan bahseder. Huriyeler gibi olamadık herif der arada bir babama.
Babamda, onların özelliği nedir ki deyince, baksana elli yıldır ne kavgaları duyuldu ne ahlaksızlıkları.
Babam:
-Hanım arada kavga olacak yemeğin tuzu biberidir derdi umursamaz tavrıyla.
Kerim:
Aralarında çok büyük sevgi olmalı ki hala askları diri duruyor.
Ayşe:
Bu aralarındaki saygı olamaz mı? İncitmemek gerekir incinmemek için. Ve saklamak gerekir bazı duyguları kırmamak ve kırılmamak için. Mehmet Emminin bir sevdiği vardır. Bunu Eşi de bilir. Herkes bilir.
-Bu nasıl olur. Bu duyguların ahlaksızlığı değil midir? Yanındaki başkası sevdiği başkası. Bu nasıl kabul edilir.
-Edilir Kerim zamanla sevgi özelliğini yitirir. İşte o zaman saygı, sevgiye su olur, onu diri tutar. Nice ayrı yerlerde yaşayan, aynı anı yaşayan sevgililer var. Saygı duyduğu için hissettirmiyor eşini de seviyor. Ve onu sevgisiz bırakmıyor. Seviyorum diyerek iki kişiyi de yakmıyor. Elbette herkesin haddi değil bu. Güç ister, emek ister, saygı ister. Sevgi bir gönül işidir. Gönül ferman dinlemiyor ki. O sevgiyi, saygı sayesinde kontrol altına almak mümkündür.
Kerem’ e garip gelmişti bu anlayış. Merak etmeye de başlamıştı. Küçümser eda ile sordu. Belki de hayran kaldı.
-Kimmiş onun sevdiği. Nasıl olmuş herkes biliyor. Ve eşi bunu nasıl kabul etmiş.
-Aslında kimse bilmiyordu. Dört yıl önce Huriye Teyze hastalanana kadar. Oğlu şahit oluyor. Geveze Şakir Derler ya bilirsin. Mizah olsun diye anlatınca Mehmet Emmi de olayı anlatıyor.
-Nasıl yani!
-Mehmet Emminin hanımı Huriye hasta olunca, hastaneye götürüyor. Mehmet Emmide Yaşlı olmasına rağmen kimseye Hanımını bırakmıyor. Refakatçı olarak o bekliyor başında üç gün boyunca. Elli yıllık eşi. Emek var, sevgi var, saygı var. Mehmet Emmi hastanede Üç gün boyunca kendisine bakan bir kadının, yanına yaklaşır. Amacı neden baktığını öğrenmektir. Belki tanıdık birisidir diye. Biliyorsun buralarda özellikle yaşlı kadınların sadece gözleri ve burnu açık olur. Yaklaştığımda Bir de ne görsün. Elli beş yıl önce sevdiği Emine değil mi yanındaki. Boğazına hıçkırıklar gelir. Düğümlenir kelimeler boğazında. O günlere gider. Yaşar sanki tekrar. Sadece Emine’ye bakar. Mehmet Emmi, elindeki ucu yanmış mendil ile gözlerini silerken, Emine’nin boncuktan yapılmış bilekliğinde gözleri takılır. Orada “e” ve “m” yazar iki boncukta. Kendisinin 55 yıl önce kendi yaptığı bilekliktir o. Emek var sevgi var, saygı var. Emine de bir şey konuşamaz. Yaşanmışlıklar geri gelmez ki. Hele imkânsızlıklar hiç. Saygı duymak gerekir. Yaşanmışlıklara. Yaşananlara, yaşanacaklara. Emine de görür ki karşısındaki gözlerini silen adamın mendili, elli beş yıl önce ona verdiği mendildir.
Mehmet emmi:
-Nasılsın
Der. Sadece nasılsın.
Emine:
-İyiyim.
Der ve ekler arkasından. Kadınlık içgüdüsüyle sorar.
-Beni hala seviyor musun Mehmet. Elindeki mendili gösteren gösteren Mehmet, bu mendille sadece gözlerimi ve gözlüklerimi sildim elli beş yıldır. Dünyayı senin gözünden göreyim ve seninle acılarım gitsin diye. Altıncı katın penceresine çıkar, at dersen kendini ,atayım der aşağı, kendimi.
-İnanıyorum der Emine. Bilekliğini göstererek, onu hiç çıkarmadım bileklerimden. Ondan güç aldım. Onunla yeşerttim sevgimi, saygımı der. Acılara onunla dayandım…
Bu Olaya Şakir şahit olur. Emine’nin de torunu gelir ve ayrılırlar. Başka da bir şey konuşmazlar zaten. Elli beş yıldır birbirlerini hiç görmemişlerdir. Aramamışlardır ve sormamışlarıdır. Çünkü ikisi de evlidir. Ve saygı duymak zorundadırlar eşlerine ve sevgilerine. Gönülde olanlar bir hazinedir. Eğer o hazine çıkarsa gönülden, haramilerin eline geçer ve yağmalanır. Bizimki de böyle saklı kalmalı Kerim. Haramilere beni bırakma. Bu sevgimizi açığa çıkarma!
Anlıyor musun sevgi sadece bir bedeni maddeyi paylaşmak değil. Sevgiye, saygı duyarak onu korumaktır. Kirletmeden. Dokunmadan. Anlatmadan. İçinde yaşamaktır. Aşk denilen bütün güzellikleri . Mehmet Emin’in sevdiği Emine’den duyduğu son iki cümle şöyleydi:
-Mehmet! Atma kendini dünyaya. Biz ahretliğiz. Rabbim bizi orada ayırmasın dünya dediğin bir balığın nefes için yeryüzünde son ağzını açması değil mi.
-Görüyor musun Kerim. Birisinin hanımı, diğerinin Kocası hasta oluyor. Hastanede karşılaşıyorlar. Ve elli beş yıl sonra karşılaşıyorlar. Biz imkânsızın peşine düşmüşüz. Kader diyelim. Nasip diyelim. Mehmet Emmi ile sevdiği Emine üç yıl sonra, birer gün arayla öldüler. İkisinin de soy ismi ayrı. Ayrı yerlerde ayrı köylerde mezara konuldular. Ama gönülleri hep birdi, biri diğerinden habersiz. Gönülden gönülle yolları kim bilebilirdi ki. Gönlü yaratandan ve yasayandan başka. Biz de birbirimizi sevdik. Ama bu dünyada, ellerimiz birbirine kavuşmayacak Kerem…
Allah’a emanet olasın dediğinde kardeşiyle beraber gidiyorlardı. Kerim ise ucu yanık mendiliyle gözünü siliyordu arkalarından bakarak. Ayşe ucunda iki kalp olan tesbihi bileğine takmış ve kaybolmuştu ovada. İkisi de dünyalarını verdiler birbirlerine. Bu dünya sadece hayal dünyasıydı. Ve ayrıldılar. Ahirette buluşmak üzere ayrıldılar.
Kerim, ırmağın kenarındaki birikintiye saplanmış birkaç balığı oradan aldı ve suya bıraktı. Ekin tarlasının içinde
ufka doğru gidiyordu
Bazen susmak gerekir bazen de en ağır iştir insan biter gün biter geriye sabır kalır ama sabırda biterse geri birşey kalmaz
Doğrudur
Yazılarından istifade ediyoruz.Basarılar diler,devamını bekleriz Hocam.
Bir sorumuz olacaktı :
Kedimiz iki yaşında.Hic banyo yaptırmadık.Dalinle yıkasak olur mu ?
Jediler temiz hayvandir. Ev ahalisi icin arada yikansa iyi olur.katkili degikse basini islatmamak sartiyla yikayabilirsiniz. Bol durulama yapmakta fayda var. 2 yasina kadar yikanmamissada ,yikamak zor olacaktir. Tirmalanmaya hazir olun 🙂