Ya Köpek Havlarsa…Avukat Bey, Kurtar Beni!
Günümüz dünya insanı, yüzyüze gelip dert ve sıkıntılarını paylaşmada sorun yaşıyor. Bunun yanında güzellikleri de doyasıya birlikte yaşayamıyor. O kadar çok meşguliyetlerimiz var ki, çoğu gereksiz aslında. Buna zaman yok. Sadece zamana bağlamamak lazım belki de. Kişisel kuruntularımız da bizleri bir araya getirmeye en büyük engel. Bu kuruntularımıza, yaşadıklarımız, şüpheler ve modern zaman sıkıntıları da eklenince yalnızlıklar girdaba dönüşüyor. Hiçbir şey beklentimizi karşılamıyor. Karşılayamaz da. Çünkü sorun karşımızdakinde değil, bizdedir. Karşımızdakinin de bizden bir farkı yoktur aslında…
Bizler onları direkt sorgularız. Empati yapmayı sadece tavsiye ederiz. Ama biz yapmayız. Belki biz, sorguladıklarımızdan daha kötü durumdayız.
Zaman Odur ki;
Telaşlı bir şekilde, Avukat olan Temel’in odasına girdi.
-Avukat bey! Kurtar beni. Ben şimdi ne yapacağım. Hapiste zaman nasıl geçer!
-Ne oldu İdris Bey.
-Komşum tatile gidecekmiş!
-İyi de bundan sana ne. İstediği yere gidebilir.
-Olur mu? Onun evde bir köpeği var ve o köpeği evde bırakacakmış.
-Olabilir!
-Anlatamadım galiba! Avukat Bey, o köpek evde havlar. Ben rahatsız olurum. Dayanamam havlamalarına. Komşumun kapısını kırar, içeri girerim. Köpeğe zarar veririm veya onu dışarı serbest bırakırım. Komşum tatilden dönüşte durumu öğrenir, tartışırız. Ben onun kaba konuşmasına dayanamam. Ona zarar verir, onu öldürürüm. Ben şimdi katil oldum. Ne yapayım. Hapishanede zaman geçmez. 5 kişilik yerde 15 kişi kalıyormuş orada. Ben oraya dayanamam. Ne olur kurtar beni!
Olayın hayal ürünü olduğunu düşünen, ve anlayan Avukat olan Temel der ki:
-İdris Bey, senin olay benim yaşadığım olaya çok benziyor:
“Benim, bir gün dağ başında arabamın tekeri patladı. Kriko yok ki, tekerleği değiştireyim. Saatlerce yürüdüm. Uzakta bir ışık gördüm. Yardım veya kriko almak için oraya gitmeye karar verdim. Oraya giderken şöyle düşündüm. O evden kriko isterim. Onlar, emanet vermez, satmak ister ve 1000 tl ister. Ben de pazarlık isterim. En fazla 500 e iner. Ben 300 den fazla vermem. O inmez. Başlarız kavgaya. Ailesi jandarma çağırır ve sıkıntı yaşarız. Ben bunları düşünürken kapı ziline bastım. Başımı belaya sokmamak için, yukarıdan “kim o” diyen adama : Krikonda senin olsun paran da senin olsun. Ona biraz daha bağırdım, çağırdım. Döndüm geri. Adam arkamdan konuştu biraz. Ama ben bir şey demedim. Sabrettim.
Geri geldim. Üç gün arabada bekledim. Oradan ayrılmadım. Ben eve gitmeyince, jandarma beni buldu. O günden bu güne arabaya da binmiyorum teker patlar diye”
Sen sakin ol. Rahat ol İdris Bey. Olay henüz olmamış. Az bir ceza ile seni bu cinayetten kurtarırız…
(Bunları dinleyen sekreter, İdris Bey ve Temel Bey’e acil koduyla psikiyatristen randevu aldı.)
Fıkradan Anladıklarımız:
- Kuruntu ve şüphelerimiz normal hayat akışımızı olumsuz etkiler. Çünkü olmayan bir şeyi olmuş gibi görmek bize ve çevremize zarar verir.
- Çare olarak konuştuğumuz, dertleştiğimiz insanların çoğu da yaşadıklarımızı farklı şekilde yaşarlar veya yaşamışlardır. Bize çok da faydası olmayacaktır.
- Başkalarının hayatına burnumuzu sokmadan, kendi hayatımıza odaklanmalıyız.
- Modern dünya çoğu insanı hasta etmektedir. Ancak çoğunun bundan haberi yoktur.
- Biz kendi iç dünyamızda kendimizle barışmadığımız sürece, çevremizde hep sorun görürüz. Onun için sadece kendimize odaklanmalıyız.
- İyi bakan iyi görür. Kötü bakan kötü görür. Hiçbir zaman iyimserlikten ayrılmamamız gerekir. Olumsuz düşünmemek gerekir.
an da olmak demek, şu an tamda oldupun zamanda ve yerde güvende ve huzurda isen 5 dakika sonrası için kaygı gütmeden yaşamak demektir. An da kalalım, Z an da değil:=)
Aynen. Guzel tespit. Zan’da degil an’da olmak…olabilmek…tesekkur ederim.